Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Eski Türkler’in tarihi için yeni metotlarla çalışmak

SOSYAL DEĞİŞİMİN KOORDİNATLARI

13. yüzyıl öncesi İçasya’da büyük devlet ve imparatorluklar arasındaki dönemler (220-550 ve 840-1206) kaos ile değil, irili-ufaklı birçok birimin birbiriyle ilişki-iletişimde bulunması ve sonraki devlet yapısı içinde yer almalarıyla açıklanabilir. Türkler’in tarihini, karşılaştırmalı olarak çalışabilmek üzerine referanslar…

Zamanin_Izinde

Evvelce hocalık yaptığım ODTÜ’deki tarih bölümü öğrenci topluluğunun daveti üzerine Ankara’ya gitmiştim. Öğrenciler geçen yıl yayımlanmış olan Tarih ve Kurgu kitabı üzerine bir söyleşi yapmak istediklerini söylemişlerdi. Benden bir sunum isteyip istemediklerini sorduğum zaman, “hayır biz sorularımızı hazırlayacağız; karşılıklı sohbet ola­cak; sizin akış şemanızdan sonra bizim sorularımıza geçe­riz” demişlerdi. Ben “akış şeması”nın ne olduğunu bilmiyor­dum; araştırınca “süreç akışını belgelemek için oluşturulan bir metot” olduğunu öğrendim ve bunu konuşmanın ana hatlarını belirleyen bir belge gibi algıladım. Böylece 2011’e kadar yazdığım Türkçe makaleleri kapsayan bu kitabı içerik açısından tanıtmaya karar verdim.

Amerikalı tarihçi Stephen Humpreys’in İslâm Tarihi Metodolojisi (Türkçesi 2004) adlı eserinde yazar, “kabileler, kadınlar ve sufizm” konularıyla hiç ilgilenmediğini söy­ler. Bu sözleri okuduğum zaman “ben neden bu konularla ilgileniyorum” diye kendime sormuştum. Söyleşide “akış şeması”nın gelişmesini böylece Humphreys sağlamış oldu. Sonra sıra sorulara geldi. Bora Tolga ve arkadaşı Emre­can kürsünün yanında bana bir koltuk, kendilerine birer sandalye koymuşlar ve hazırladıkları soruları ellerindeki defterlerden okuyorlardı. Şimdi bu sorulardan birini bura­da daha ayrıntılı yanıtlamaya çalışayım:

Soru: “Stephen J. Gould’un evrimin tekdüze bir gelişim­den uzak ve daha kompleks bir sürece yayıldığı hakkındaki görüşlerine kitabınızda da yer veriyorsunuz. Sizce Gould’un evrim üzerine bu görüşü tarih ve zaman çizgisi için de geçerli midir? Tarih de Gould’un evrim için söylediği gibi ‘Orada burada bitiveren çalılar’dan mı oluşur?” Ben bu sorudaki “tarih” sözünü genel bir tarih anlayışı olarak değil de “Türkler’in tarihi” diye algılayarak konuştum.

S. J. Gould’un fikirleriyle ilgilendiğim yıllar, evrim teorileri ve Marksist bakışaçısının yaygın ol­duğu bir zamandı. Bununla birlikte Marksist açının kölelik, feodalite, kapitalizm aşamaları, yerleşik tarım toplumları ve endüstrileşme/endüstrile­şememe ile ilgili olduğu için, İçasya’daki hareketlilik ve göçebelik sorunlarının uzağında kalıyordu. Ancak antropolog Claude Meillassoux’nun uzun mesafe tica­reti, artı ürün ve artı ürün ile bir siyasi yapı merkezinin oluşması üzerine açıklamaları; yatay ilişkilerden dikey ilişkilere geçilmesi ve hiyerarşik bir düzen; kısacası politik bir merkezin oluşması konusu, ilk defa bir sistemin parçasını yakalamışım hissini veriyordu.

Buna rağmen hâlâ, dağınık bir şekilde yaşayan kabile­ler için geçerli bir görüş ile karşılaşmamıştım. Dağınıklığı sadece kaos çerçevesinde ele almak (Boris Vladimirtsov) kabilelere “temsil” hakkı (agency) vermiyordu. Paleonto­log Stephen Jay Gould’un görüşleri ile tanışmam, işte bu çabalar arasında olmuştu. Bu görüşe göre, orada-burada birbirinden ayrı bir şekilde biten çalıların hiç de birbiri­leriyle alakasız olmadıkları ve sonuçta hepsinin evrim yolunda ilerledikleri vurgulanıyordu. Bunlar bana İçasya’ya yayılmış kabilelerin sonradan bir devlet etrafında biraraya gelmelerini hatırlatmış ve beni bu noktada bireysel çalış­malar yapmaya sevketmişti. Tek kabile üzerinde odaklanan çalışmalarımdan biri de Çinggis Han devletinin kurulma­sından önce step sahasındaki kabileleri ve özellikle Kirayit Kabilesi’nin hikayesini ele alan Flexibility and Limitation in Steppe Formations (1998) adlı kitabımdı.

Tam da o sıralarda arkeolog Colin Renfrew’un eşitler arasında etkileşim (peer polity interaction) kavramı ile tanıştım. Renfrew, sosyal bilimlerde yaygın olan diğer görüşleri “hakimiyet teorileri” olarak tanımlıyor ve sosyal değişimin birdenbire değil de kendi aralarında eşit sayılabi­lecek birimlerin etkileşimi sonucu oluştuğu fikrini savu­nuyordu. 13. yüzyıl öncesi İçasya’da büyük devlet ve imparatorluklar arasındaki dönemler (220-550 ve 840-1206) kaos ile değil, irili-ufaklı birçok birimin birbiriyle ilişki-iletişimde bulunması ve sonraki dev­let yapısı içinde yer almalarıyla açıklanmış oluyordu.

Bu türlü kavramlaştırmalar ve bakışaçıları, uzun bir zamanda ve çok geniş bir coğrafyada varlık göstermiş Türkler’in tarihini karşılaştırmalı olarak çalışabilmek için yeni yollar ortaya koymaktadır.