Tam 100 yıl önce, Sakarya zaferinden sonra Büyük Taarruz’dan önce, Ankara Antlaşması’yla Fransızlar Güney Anadolu bölgesini boşaltmaya başladı. Adana, Gaziantep, Kilis, Osmaniye, Nizip, Tarsus ve birçok yerleşimde Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. En önemli sonuçlardan biri de, zaten tanınan Mustafa Kemal Paşa’nın artık bir efsane hâline gelmesiydi.
Aralık 1921 ve Ocak 1922 aylarında bağımsız Türkiye’nin oluşma sürecine ilişkin sevinçli ve moral verici gelişmeler yaşandı. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nda karara bağlandığı gibi, Güney Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki Fransız işgali sona erdi. Aynı antlaşmada belirlenmiş olan Türkiye-Suriye sınırının kuzeyinde kalan bölgelerde, yönetim Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti’ne devredildi.
Aslında sözkonusu yörelerin TBMM yönetimine geçiş sürecinin 1921 Kasım sonlarında başladığını söyleyebiliriz; zira Adana Vali Vekili tayin edilen Hamit (Kapancı) Bey ve Türk ordusunu temsilen Muhittin (Akyüz) Paşa, 30 Kasım’da Adana’ya gelmişler ve aynı gün Adana halkına yönelik bir beyanname yayımlamışlardı. Ancak, bu tarihte Fransız askerlerinin Adana’yı henüz boşaltmamış olduklarını unutmamamız gerekir. Nitekim Adana’ya Türk bayrağının ilk kez 20 Aralık gününde, kolordu komutanı Muhittin Paşa’nın karargah binasında çekilmiş olmasına karşın; yayımlanan beyannamede Fransız askerlerinin Adana ve Mersin’den kesin olarak 4 Ocak 1922’de ayrılacakları söyleniyordu. Bu süreç, Fransız ordusunun 7 Aralık’ta Kilis’i boşaltmaya koyulmasıyla başlamış ve ay boyunca başta Gaziantep, Osmaniye, Nizip ve Tarsus gelmek üzere birçok önemli yerleşim merkezinin boşaltılmasıyla sürmüştü. Sonuç olarak Türk ordusu 3 Ocak’ta Mersin’e girdi. 4 Ocak’ta Fransızlar Adana’dan ayrıldılar; ertesi günü de Türk ordusu törenle Adana’ya girdi. Hamit Bey, artık Ankara’nın yönetiminde olan Adana İli’ne 8 Ocak günü vali tayin edildi.
Mustafa Kemal efsanesi yayılıyor
10 Ocak 1922’de, Vakit’te Ahmet Emin (Yalman) imzalı, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin tarihçe-i hayatı” başlıklı bir röportaj yayımlandı. Türkiye, Mustafa Kemal Paşa’nın çocukluk ve delikanlılık anılarını ilk kez bu röportajla öğrendi.
Kısaca özetlediğimiz bu gelişmeler birçok önemli sonuç doğurdu. Bunların başında TBMM Hükümeti’nin saygınlığının ve kendisine duyulan güvenin artması gelir. Daha birkaç ay önce Sakarya’da Yunan Ordusu karşısında duramayacağı sanılan Türk Ordusu, şimdi Adana’ya girmişti. Yani Sèvres Antlaşması’nın çizmiş olduğu Türkiye haritasına doğu illerinden sonra güney illeri de eklenmiş ve bu antlaşmanın mimarlarından olan Fransa ile barış yapılmıştı. Ayrıca Fransızlar, Türk ordusuna 10 uçak hibe etmişti.
İkinci önemli sonuç olarak, TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın popülerliğinin katlanarak büyümesini saymamız gerekir. Gerçi Mustafa Kemal Paşa pek tanınmayan biri değildi. Daha 1. Dünya Savaşı yıllarında kazanmış olduğu şöhret, Anadolu’daki direnişin başına geçmesiyle birlikte daha da artmıştı. Sakarya’da kazandığı başarı da bu şöhreti iyice pekiştirdi. Ancak Türkiye kendisini başarılı bir asker ve kararlı bir vatansever olarak biliyor, bu kişiliğin ardındaki insanı henüz tanımıyordu. Güney illerinin Türkiye topraklarına katılmasından birkaç gün sonra, 10 Ocak 1922’de, İstanbul’un saygın gazetelerinden Vakit’te Ahmet Emin (Yalman), Paşa’yla yapmış olduğu uzun bir söyleşi yayımladı ve Türkiye ilk defa Mustafa Kemal Paşa’nın çocukluk ve delikanlılık anılarını öğrenmiş oldu. Dolayısıyla, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin tarihçe-i hayatı” başlığıyla çıkan söyleşiyi, Mustafa Kemal efsanesinin başlangıcı olarak tanımlayabiliriz.
Üçüncü önemli sonuç ise, güney illerinin TBMM yönetimine katkılarıdır. Gerçi bu bölge Ermeni nüfusunu yitirdiği için eski zenginliğinden mahrumdu; ama bölgenin tarımsal zenginliği gene de Ankara için büyük bir kazanç oluşturuyordu. Öte yandan önemli bir nüfus barındırdığı için, bölge TBMM Hükümeti’ne küçümsenemeyecek bir işgücü, Türk Ordusu’na da yeni askerler kazandıracaktı. Bunlara bölgede daha önce Fransızlarla çarpışanlar da eklendiğinde, Batı Cephesi’nde Yunan Ordusu’na saldırmaya hazırlanan kuvvetlerin sayıca büyümesi mümkün olacak, Büyük Taarruz öncesinde iki ordu en azından insan gücü açısından ilk defa eşitlenmiş olacaktı.
Güney illerinin TBMM Hükümeti yönetimi altına girmesi sürecinde Antakya ve İskenderun’un neden Fransızlarda kaldığını merak edenler için kısa bir açıklama yapalım: Bilindiği gibi İskenderun Sancağı, Ankara Antlaşması’nda Fransızlara bırakılmış, Fransız yönetiminin oradaki önemli Türk azınlığın özel durumuna saygı göstereceği güvencesi alınmıştı. Bu gelişmenin tarihçesini 1919’daki son Osmanlı Meclis-i Mebusan seçimlerine kadar geri götürebiliriz. Nitekim bu seçimlerde işgal ve işgalin yarattığı idari sorunlar nedeniyle Halep Vilayeti’ne bağlı sancaklarda seçim yapılmamış; sonuç olarak Antakya, Antep, İskenderun, Maraş ve Urfa Meclis-i Mebusan’da temsil edilmemişlerdi.
Daha sonrası ise karşımıza araştırılmayı bekleyen bir konu çıkarıyor. Zira TBMM oluşurken işgaller hiç dikkate alınmamış, Adana, Edirne ve İzmir gibi işgal altındaki birçok yöreden, bu arada Halep Vilayeti’ne bağlı Antep, Maraş ve Urfa’dan da mebuslar Meclis’e girmişti. Ancak Antakya ve İskenderun TBMM’de de temsil edilmediler. Dolayısıyla İskenderun Sancağı’nın, çok büyük bir olasılıkla nüfus yapısı nedeniyle Misak-ı Millî sınırlarına dahil edilmediği sonucuna varmamız gerektiğini düşünebiliriz.