Bugün Ayrılık Çeşmesi dendiğinde, İstanbul Anadolu yakasında bir metro durağı anlaşılıyor. Oysa geçitlerin, yolların arasına sıkışmış, kaderine terkedilmiş bu 400 yıllık tarihî çeşme, bir zamanlar Hac yolculuğunun, askerî seferlerin, Doğu’ya giden kervanların çıkış noktasındaydı.
Bugün Ayrılık Çeşmesi denince ilk akla gelen Marmaray ve metro durağı olur. Oysa Ayrılık Çeşmesi, Osmanlı devrinde yüzyıllar boyunca sefere giden orduların, hacca giden Surre Alaylarının toplanıp yolculuğa başladıkları yer olmuştur. “Gidip de dönmemek, dönüp de bulamamak” deyiminin hayatın bir gerçeği olduğu zamanlarda, aylar belki yıllar süren yolculuklarda uğurlama merasimlerinin yapıldığı Haydarpaşa Çayırı’ndaki bu törenlere Ayrılık Çeşmesi tanıklık etmişti.
Söğütlü Çeşme ve Ahmed Ağa Çeşmesi adıyla da bilinen Ayrılık Çeşmesi, Haydarpaşa’dan İbrahim Ağa’ya giden yolda, eski demiryolu köprüsü altından geçildikten sonra karşınıza çıkan bir meydan çeşmesiydi. İstanbul’un ve Osmanlı geleneğinin kadim ve zengin hatıralarıyla dolu bir tarihi eser…
Çeşmeyi ilk yaptıran Kapıağası Gazanfer Ağa’dır. 1603’te vefat eden Gazanfer Ağa’nın bu çeşmeyi inşa tarihi 1590-1600 yılları arasında olmalıdır. Zaman içinde harap olan çeşme 1741’de yine sarayın önde gelen görevlilerinden, I. Mahmud’un Kapıağası Ahmed Ağa tarafından tamir edilmiş ve çeşmenin kemeri altında günümüze ulaşan kitabesi bu tamirde konmuştur. Kitabenin son satırı olan “Pâk ihya eyledi Ahmed Ağa” ile ebced hesabı ile çeşmenin tamir tarihi düşürülmüştür (Hicri 1154).
Tarihî bir mekan
Bu kitabenin hemen altında daha yeni görünen diğer bir mermer kitabe ise çeşmenin ikinci defa tamir edildiğine işaret etmektedir. İkinci kitabede sade bir dil ve yazıyla sadece: “Dürriye Sultan’ın ruhiyçün elfatiha 1340” (1922) yazmaktadır.
Dürriye Sultan, Sultan V. Mehmed Reşad’ın büyük oğlu Mehmed Ziyaeddin Efendi’nin kızıdır. Mehmed Ziyaeddin Efendi, babası Sultan Reşad’ın yaptırdığı Haydarpaşa Çayırı’nın üst tarafındaki köşkte ikamet ediyordu. Bu köşk, çeşme yakınında bugün içinde bir AVM’nin ve apartmanların bulunduğu son derece geniş bir arazideydi. Dürriye Sultan daha 18 yaşında iken vefat edince, babası şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi kızının hatırasını yaşatmak için köşkün yakınında bulunan harap durumdaki çeşmeyi tamir ettirerek bu kitabeyi çeşmeye koydurmuştu.
Ayrılık Çeşmesi’nin bir köşesinde bulunduğu Haydarpaşa Çayırı, Surre Alaylarının ve sefere çıkan orduların, kervanların uğurlandığı, ayrılıkların başladığı mekandı. Osmanlı dinî geleneğinin önemli merasimlerinden birini oluşturan Surre Alayları, her yıl Hac zamanından birkaç ay önce Recep ayının 12. günü Topkapı Sarayı’ndan (sonradan Dolmabahçe Sarayı’ndan) şaşaalı törenlerle yola çıkardı. Bizzat hacca gidemeyen padişahlar her sene tertip ettikleri muhteşem alaylarla, Mekke ve Medine ahalisinin en ileri gelenlerinden en yoksuluna varıncaya kadar dağıtılmak üzere para ve çok çeşitli hediyeler gönderirlerdi. Surre Alayı saraydan çıktıktan sonra Üsküdar’a geçip oradan Haydarpaşa Çayırı’na gelip konaklardı. Burada Surre Alayı’na katılacak hacı adaylarıyla buluşulur, hacca gidenlerin eşi dostu akrabası bu çeşmenin etrafında toplanır, Medine ve Mekke’ye kadar uzun bir yolculuk başlardı.
Haydarpaşa Çayırı aynı zamanda ordunun Doğu’ya yapacağı seferlerde de toplanma ve uğurlanma yeriydi. İlk olarak IV. Murad 1638’de Bağdat seferine çıkarken ordusunu burada toplayarak devlet erkânı ve İstanbul halkı tarafından uğurlanmış ve bu tarihten itibaren de buradan başlayan yola “Bağdat Yolu/Caddesi” adı verilmiştir. Günümüzdeki Bağdat Caddesi’nin Ayrılık Çeşmesi’nden başladığı 1930’lu yıllarda hazırlanan Pervititch haritasında da gösterilir.
Sefere çıkan ordunun yanısıra, Anadolu’daki vilayetlere tayin edilen paşaların kalabalık maiyetleriyle buradan görkemli alaylar tertip ederek yola çıkmaları da kadim geleneklerdendi. 1813’te Sivas Valiliğine tayin edilen Baba İbrahim Paşa’nın muhteşem alay törenini görmek için devrin padişahı II. Mahmud tebdil-i kıyafetle Ayrılık Çeşmesi’nde merasimi bizzat izlemişti.
İstanbul Çeşmeleri kitabında çeşmeyi tanıtan İbrahim Hilmi Tanışık, 1940’lı yıllarda çeşmenin bazı parçalarının düşmüş, tamire muhtaç olduğunu yazmaktadır. Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde (1960) çeşmeyi anlatırken; “Susuz, harap olmaya, yıkılmaya mahkum bırakılmış bir halde, lülesi kopmuş, teknesi yanındaki yalakları taş ve toprakla dolmuş” diye yazmış, çeşmenin hemen arka tarafında bulunan tarihî namazgâhın da yokolmak üzere olduğunu eklemiştir.
Tarihî çeşmenin kaderi maalesef günümüzde de değişmemiş, hatta daha kötülemiştir. Bakımsızlık, ilgisizlik yüzünden çeşme neredeyse toprak altında kaldığı gibi, arka tarafında bulunan namazgâh da gecekonduların istilasına uğramış, üzerine bir ev kondurulmuştu. Marmaray çalışmaları sırasında şantiye alanı içinde kalan çeşme, 2010’da Kadıköy Belediyesi tarafından bir proje kapsamında ele alınarak onarıldığı gibi, arkadaki namazgâhın bulunduğu yerde arkeolojik kazı yapılarak namazgâhın taş duvar kalıntıları ve çeşmenin toprak altında kalan üç yalağı ortaya çıkarıldı.
Kadıköy Belediyesi’nin bu takdire değer çalışmasıyla ortaya çıkarılan çeşme ve namazgâh, her nedense aradan geçen 5-6 yıl içinde yine ihmal edilmiş. Bugün Marmaray’la beraber yapılan demiryolu hattı ile alttan ve üstten geçen yollar, köprüler arasında kıskaca alınmış daracık bir alanda, etrafını çeviren bir tel örgü ile sanki cezalandırılmış, acınacak bir haldedir. Bir zamanlar çeşmenin yukarısında bulunan Halit Ağa Caddesi’ne adı verilmiş olan, III. Selim’in Darüssaade Ağası Halid Ağa’nın Çamlıca’dan getirttiği suyla yolcuları serinleten çeşmede sudan eser olmadığı gibi, lülesi ve kurnası da yok olmuştur. Çeşmeyi tanıtıcı bir yazı bulunmadığı gibi, üzerinde adının olduğu bir küçük levha dahi yoktur. Son derece kötü ve yazıyı bozacak şekilde, yazıyı bozacak şekilde boyanmış 1741 ve 1922 tarihli eski yazı iki kitabe ise önünden gelip geçenlere hiçbir şey söyleyememektedir.
Son namaz
Hacca gidecek hacı adayları, sefere çıkacak askerler, Doğu’ya hareket eden kervan yolcularının İstanbul’daki son namazlarını kıldıkları namazgâhın kalıntıları da, aradan geçen birkaç yıl içinde kaderine terkedilmiş, inşaat ve beton kalıntıları, yabani otlar ve kendiliğinden çıkan fidanların istilasına uğrayarak görünmez hale gelmiştir.
Namazgâh, günümüzde Marmaray tren hattı ile dar bir alana sıkıştırılmış vaziyettedir. İlginçtir, Ayrılık Çeşmesi Namazgâhı benzer bir saldırıya 110 yıl önce de maruz kalmıştı. Osmanlı Arşivi’ndeki belgelere göre Bağdat demiryolu inşaatı sırasında namazgâhın bir bölümüne tecavüz eden Anadolu Demiryolu Şirketi mühendislerinden Alman Mihail Kris’e, Evkaf Nezareti tarafından 1905’te açılan dava 1908’de sonuçlanmış ve namazgâha müdahale edilmesinin engellenmesi yönünde karar çıkmıştı.
400 yıllık tarihin tanığı Ayrılık Çeşmesi’nin günümüzde yalnızca bir durak ismi olarak bilinmesi, çeşmenin raylar, köprüler, otoyollar arasında sıkıştırılıp kaderine teslim edilmesi, maalesef tarihe ve tarihî eserlere duyarsızlığın en canlı örneklerinden biridir. Dinî ve askerî organizasyonların başlangıç noktası olarak köklü bir geleneğin en önemli menzil noktası olan çeşmeyle namazgâhın aslına uygun şekilde ihya edilmesi, üzerimizdeki bir vefa borcudur. Adını Ayrılık Çeşmesi’nden alan 300 yıllık mezarlık ve 100 yıllık tarihî sokak da, çeşme ve namazgâhla bir bütün halinde ele alınarak düzenlenmelidir.
Sürekli büyüyen İstanbul’un en başta gelen sorunlarından biri olan toplu taşıma ve ulaşıma çözüm üretmek ve projelerin hayata geçirilmesi ne kadar gerekli ise, bu çalışmaların şehrin dokusuna ve tarihî mirasına zarar vermeden yapılmasını beklemek de o derece meşru bir taleptir. Yitirilen eserler bir daha yerine konamıyor, yok olan her tarihî eserle şehrimiz daha da kimliksiz bir hale geliyor. Ayrılık Çeşmesi’nden ayrılan anıları, tekrar günümüze akıtalım.
AYRILIK ÇEŞMESİ SOKAĞI
Kadıköy’ün ‘Paris Mahallesi’ydi
Acıbadem Caddesi’ne kadar uzayan sokak, adını Ayrılık Çeşmesi’nden alıyor. Çeşmenin arka tarafından başlayarak doğuya doğru sokağın bir tarafında Ayrılık Çeşmesi mezarlığı duvarı, diğer yanında ise demiryolu hattı var. Sokakta, bu dar şerit boyunca uzanan ikişer katlı ahşap evler bulunuyor.
Haydarpaşa Garı’nda çalışanlar için yapılan bu evler, 1919-1922 yılları arasında İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği yıllarda farklı amaçla kullanılmıştı. Bölgeye yerleşen İngiliz-Fransız askerleri yüzünden Galata’daki umumhanelerden buraya taşınan hayat kadınları yüzünden kötü bir şöhretle anılmıştı. Hayat kadınlarının burayı mesken tutmasından dolayı, sokak Kadıköylüler tarafından bir müddet “Paris Mahallesi” diye anılmıştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında sokaktaki bu evler boşaltılarak “Paris Mahallesi” sakinleri Galata, Beyoğlu’ndaki genelevlere nakledildi. 100 yıldan fazla bir geçmişi olan sokaktaki evlerden çeşme tarafı ucundakilerin bir kısmı Marmaray çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
AYRILIK ÇEŞMESİ MEZARLIĞI
Mezarlıklar öldü apartmanlar doğdu
Adını çeşmeden alan tarihî mezarlık, çeşmeden başlayarak Acıbadem Caddesine kadar 500 metre uzunluğunda 20-25 metre enindedir. Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı, Üsküdar’dan başlayarak Kızıltoprak’a kadar uzanan büyük Karacaahmet Mezarlığı’nın günümüze ulaşabilen son ucudur. Mezarlığın şimdiki Taşköprü Caddesi’nin (eski Bağdat Caddesi) öte tarafında bulunan kısmı zamanla gecekondular tarafından işgal edilmişti; günümüzde ise üzerinde apartmanlardan oluşan büyük bir mahalle bulunmaktadır.
1700’lü yıllardan itibaren oluşmaya başlayan mezarlıkta özellikle saray görevlilerinin mezarları bulunmaktadır. Mezartaşlarının bir kısmı kırık, bazıları toprağa gömülü veya bitki örtüsü altında kaybolmuş durumdadır.