Aralık
sayımız çıktı

Kutsal yağdan Mesih’e, karabiberden gençliğe

Mısır’daki esaret ve zulümden kaçan İbraniler beraberlerinde pek çok sanat gibi parfüm sanatını da götürüyorlar. Bu nedenle tektanrılı dinlerin kokuyla ilişkisinin ilk örneğine de Tevrat’ta rastlamamıza şaşırmamak gerek. Eski Ahit’in “Mısır’dan Çıkış” bölümünde ayrıntılı bir parfüm tarifi var. “500 şekel mürrüsafi, 500 şekel tarçın, 250 şekel tatlı kamış, 500 şekel de cassia’nın (Cinnamomum cassia) zeytinyağında karıştırılması ve bekletilmesiyle üretiliyor bu parfüm. Vasat ademin elinin değmemesi gereken, sadece yüksek din adamlarınca imal ve istimal edilen bu yağ formundaki parfüme “mesh yağı” deniliyor. Arapça mesh, silmek-ovmak anlamında bir kelime ve kökeni yukarıdaki İbranice “mişah” kelimesi. Peki, Batı dillerindeki “masaj”ın da kökenini oluşturan mesh yağının sürüldüğü, yani mesh edilen kişiye ne deniyor? Mesih! Devam edelim: mesh etmenin Yunancası “khrein”, mesh edilen kişi ise “khristos”. “Khristos” kelimesinin İngilizce’deki karşılığı ise… evet, doğru bildiniz, “Christ”! Bu kelimeler ve zaman içindeki yolculukları hem Musevilik hem de Hristiyanlıkta kokunun kutsal kimliğinin açık kanıtları.

Hz. İsa’nın doğumunda hürmetlerini sunmak üzere bebeği ziyarete gelen Üç Müneccim yanlarında birer hediye getiriyor. Bu hediyelerden biri altın, diğeri mürrüsafi, üçüncüsü ise günlük ağacı. O zamanlar altına eşdeğer olan bu iki kokulu hediyenin hâlâ kiliselerde yakılan tütsülerde kullanıldığını düşünürsek, ‘kilise kokusu’ olarak bildiğimiz bu koku en baştan beri Hristiyanlığın kurumsal kokusu.

Müneccimler’in Hayranlığı (detay), Andrea Mantegna, 15. yüzyıl.

Baharatın kaynağı olan Doğu, uzun yıllar boyunca Avrupalı Hristiyanlarca “yeryüzündeki cennete komşu topraklar” olarak biliniyor. 12-17. yüzyıllar arasında Doğunun Hristiyan kralı Prester John’un varlığına inanılıyor. Cennetin hemen kıyısındaki ülkesindeki karabiber ormanlarından, kokulu kutsal nehirlerden, bu nehirlerden su içen ve en fazla 32 yaşına kadar yaşlanıp, her daim genç kalan insanlardan söz ediliyor. Küçük bir ayrıntı: Ölene kadar sürekli gençlikten bahsediyoruz. “İyi de, neden 32 yaş?” diye soracak olursanız, Hz. İsa’nın kaç yaşında çarmıha gerildiğini hatırlayın lütfen.

Kuran’da ve hadislerde bahsi geçen misk, safran, öd ağacı ve kafîru gibi pek çok kokulu malzeme ise son gelen din olan İslam’ın kokulu alameti farikaları. Sadece kutsal kitapta bahsedilmekle kalmayıp Hz. Muhammed’in hayatından hikayelere de yansıyan koku unsuru, İmam Nesai’nin İşretu’n-Nisâ’da ona atfettiği “Bana (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı” deyişiyle zirveye çıkıyor.

Evliya Çelebi anılarında Amid’de (Diyarbakır) İpariye Camii’nin inşaatı sırasında minarenin harcına misk tozu karıştırıldığından bahsediyor. Koku moleküllerinin ısıyla yükselip hissedilir olduğunu düşünürsek, bu karıştırma sonucu gün doğumuyla beraber belirginleşen minare imgesiyle görme duyumuza, okunan ezanla işitme duyumuza, yükselen misk kokusuyla da koklama duyumuza uyarı gönderen, müminlerin ruhuna hitap eden çok bileşenli bir mesajın hedeflendiği görülüyor.

17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin tanık olduğu bu durum, günümüzde birden fazla duyuya hitap eden mesajları konu alan pazarlama disiplini ‘duyusal pazarlama’nın (sensual marketing) tarihteki ilk örneklerinden biri.

İSLÂMİ YASAĞA İSTİSNA

Kanuni’nin kokması nasıl önlendi

Bildiğiniz üzere cenazenin kokmasına engel olan bir yöntem olan mumyalama İslamiyet’te yasak, ancak zorunlu hallerde ‘tahnit’e göz yumuluyor. Bunun en ünlü uygulaması ise hasta hasta çıktığı seferde ölen Kanuni Sultan Süleyman. 1566’da çıkılan seferde Zigetvar’ın düşüşünü göremeden ordugâhta son nefesini teslim eden Süleyman’ın ‘zamansız’ ölümüyle kurmayları alıyor
bir endişe. Savaş planları top üstünlüğü üzerine kurulu Osmanlı ordusunun işi kuru havalarda kolay, ancak yağmur ve kar başlayıp arazi ağır topların hareketini zorlaştıracak şekilde balçıklaşmadan sonlanması gerek kuşatmanın. Oysa vaki olan emr-i hak nedeniyle panik havası eser, sefer kışa uzarsa, hiç hayırlı olmayacak. Saklamaya karar veriyorlar ordudan ölümü. Cesedi de saklayacaklar ama çürüme kokusunu nasıl saklayacaklar?

Sebebini hemen belli edecek bu kokunun önüne geçmek için sultanın vücudu önce kokulu sularla yıkanıyor ve bu yıkamadan iç organlar da nasibini alıyor. Lavman uygulamalarıyla içindeki sıvı boşaltılan gövdeye öd ağacı, mürrüsafi, kafiru ve gül suyundan oluşan bir terkip pompalanıyor. Ağız, burun ve makat, içinde bal, mürrüsafi ve öd ağacı bulunan cıvalı bir merhemle siliniyor ve son kat olarak da vücut misk ve amberle yıkanıyor. 12 kişilik küçük bir cemaatle kılınan cenaze namazını takiben gömülüyor naaş-ı şahane yatağın altına. Padişahın yatağına da onun cüssesinden biri yatırılıyor. Bu şekilde Şehzade Selim Kütahya’dan Belgrad’a gelene ve resmi açıklama yapılana kadar Kanuni’nin bedenini kokmadan muhafaza etmek mümkün oluyor. Resmi defin töreni ise ölümden ancak 42 gün sonra gerçekleştirilebiliyor.

Nigari’nin minyatüründe Kanuni uzun yaşamının son yıllarında yalnız ve yaşlı bir adam olarak resmediliyor.