Kasım
sayımız çıktı

‘Paralel iktidar’ kuranlar, ‘paraları vakıflayan’lar, ‘düşük profilli’ olanlar…

Vezir sözcüğü Farsça “yükü çeken, sırtlayan” anlamına gelir. Osmanlı Devleti’nde de 36 sultanın yanında tüm sorumluluğu, riskleri vezirler üstlenmişti. 600 yıllık saltanatta toplam 218 veziriazamdan kimi büyük başarılara imza atmış, kimi padişahları gölgede bırakmış, kimileri kesesini doldurmuş, kimileri yıllarca kimisi de sayılı gün ve saatlerde kalmıştı. “Geçmiş zaman başbakanları”nın parlak ve trajik öyküsünü, tarihçi Necdet Sakaoğlu anlattı…

#tarih – Vezirlik müessesesi Osmanlı sisteminde nasıl kurgulandı, sonrasında nasıl işledi hocam? Bu mevkideki insanlar nasıl, hangi kurallara göre seçilirdi?

Necdet Sakaoğlu – Osman Bey’in Orhan Bey’in, vezir sanı taşımayan, danışman, arkadaş denebilecek yardımcıları vardı. Sonraki süreçte babadan oğla birkaç kuşak veziriazamlığa getirilenler, terfiyle veya seçilerek, hatta kur’a ile atananlar olmuştur. Başlangıçta ulu vezir denirmiş. En yaygın unvanıyla sadrazamlar, öyle ya da şöyle, padişahtan sonra devletin en yetkilisi idi.

Bir dönem bu göreve Di­van-ı hümayun üyesi olan vezirlerin en kıdemlisi, yani ikinci vezir atanırken 17. ve 18. yüzyıllarda bu kural bıra­kılmış. Adından uğur umulup atananlar dahi vardır. Sayıca rekor, Hz. Peygamber’le adaş Mehmed /Muhammed Paşa­lardadır. Bunlardan, münec­cim yorumuyla ardarda veya aralıklarla sadrazam seçilen­lerden III. Selim’in tercihleri, Hasan ve Mehmed Paşalarda olmuş. Cezayirli Gazi Hasan Paşa ölünce, “bir Hasan Paşa daha bulun” dediği tarih kayıt­larındadır. Listeler, peşpeşe üç Mehmed Paşa, üç Hasan Paşa örneği gösteriyor. Kur’a çek­tiren, istihraca, istihareye, te­feüle (fal açmak) de başvurdu­ran padişahlar da olmuş.

Necdet Sakaoğlu, vezirlerle ilgili bir kaynağı tararken

# – Sadrazamın kelime anlamı nedir hocam?

Necdet Sakaoğlu, vezirlerle ilgili bir kaynağı tararken

NS – “Azam” büyük demek, “sadr” baş, baş taraf, üst mevki. Şu halde “sadrazam” başta oturan, büyük makamda oturan demekti. 17. yüzyıl ortalarına kadar asıl unvan “vezir-i azam”dı (baş vezir, büyük vezir). Bunun bir nitelemesi de sadrazamken, giderek sadrazam asıl unvan olurken veziriazam da arada kullanılmıştır. Padişahların, bu göreve atama fermanlarında “vezirim”/ vezir-i meâlî-semîrim (uğurlu, üstün nitelikli) hitabı usuldendi. Hatta Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında Türkçe “uluğ vezir” de denirmiş.

# – Osmanlılardan önceye giden bir geçmişi var galiba…

NS – Sadrazamlık Osman­lı Devleti’ne özel bir makam- mevkiydi ama, temeli Sasani­lere dayanıyor. Vezir Farsça kökenli bir sözcük. Arapçaya da geçmiş. Anlamı, yükü çe­ken, yük götüren demektir. Yükü çeken, arabaya koşulan öküzse, devlet yükünü çekene de daha Abbasiler döneminde vezir denmiş. Halifeler ve hü­kümdarlar devletin doğru yan­lış, haklı haksız her işini vezire yüklemeyi tercih etmişler. Kı­sa bir dönem, Abbasi halife­lerinin vezirleri iki üç kuşak Bermekoğulları idi. Ani bir kararla yok edilmişlerdir. Son Abbasi veziri Alkamî ise iha­netiyle ünlenmiş ve öldürül­müştür.

Ortaçağ İslâm devletlerin­de –unvanları farklı olsa da– vezirlik bir bakıma Abbasi mi­rası. Övülmek istenen başarılı vezirlere ise peygamber-hü­kümdar Hz. Süleyman’ın vezi­ri Asâf’a benzetilerek “Asâf-ı zaman” denmiştir. Büyük Selçukluların ünlü vezirleri, Amidülmülk (devletin direği), Necmülmülk (devletin yıldızı), Nizamülmülk (devlet düzeni­ni kuran kollayan) unvanlarıy­la anılmışlar. Ortadoğu, Türk- İslâm devletlerinde vezirlerin “sahib-i devlet”, “ sahip” , “ata­bey” “pervane”… gibi unvanları var. Kimi sultanlar vezirlerine “lala” demişlerdir.

Osmanlıların ilk dönemin­de “bu yetkiyi kullanan vezir tek miydi veya birkaç vezir mi vardı?” tartışma konusudur. Osman Bey’in bu konumda bir yardımcısı bilinmiyor. Or­han Bey’in Alâeddin adlı hem kardeşi hem danışmanı bilge bir vezirden söz edilir. Orhan Bey’in yaşlılık döneminde de büyük oğlu Süleyman Paşa vezirlik etmiş. Orhan’ın son, Murat Hüdavendigar’ın ilk za­manlarında vezirlik yapan bazı isimler geçer.

Kanuni’nin vezirazamı Pargalı
İbrahim Paşa şöyle diyordu: “Bu
büyük devleti idare eden benim…
Büyük padişah bir şey ihsan etmek
istediği yahut ihsan ettiği zaman
bile eğer ben onun kararını tasdik
etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi
kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet,
kuvvet benim elimdedir”.

# – Bu makam Osmanlı Devleti’nde nasıl kurumsallaştı?

NS –Osmanlı Devleti’nde ve­zirlik kurumunu başlatan­lar, ataları Ankara’nın Cen­dere köyünden olan Candar/ Çandaroğulları’dır (Bu aile­nin Kastamonu ve Sinop’ta­ki Candaroğulları Beyliği’yle ilgisi yoktur). İlki Kara Halil HayreddinPaşa, Murat Hüda­vendigar’a uzun yıllar vezirlik etmiş ama, veziriazam dendi­ğine dair bir kayıt yoktur. Bu­nun çağdaşı Hacı Paşa (Beşe), bir de Sinaneddin Yusuf Paşa biliniyor.

Vezirlik ve veziriazamlı­ğın vazgeçilemez, temelli ve geleneksel bir makam oluşu, Murad Hüdavendigar’ın son, Yıldırım Bayezid’in ilk zaman­larındadır. Sistemi, bu aile­den vezirler kurmuştur. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Candaro­ğulları kitabında bu ailenin, Osmanlı Beyliği’nin kurulu­şunda, devlet yapısının işleyi­şini örgütlediğini anlatır. Bun­lar sırasıyla Kara Hayreddin Halil Paşa, oğlu Ali Paşa, toru­nu İbrahim Paşa ile bunun oğ­lu (II.) Halil Paşa’dır. Adı ge­çenler, Osmanlı Beyliği’nin ilk 150 yılında dört kuşaklık bir vezir hanedanıdır. Devletin ör­gütlenmesinde, Yeniçeri oca­ğının kuruluşunda, savaşlarda Çandaroğulları’nın başarıları tartışılamaz. Sonuncu Çandar­lı Halil Paşa, 20 yıl II. Murad’a, ilk saltanat yılında da Fatih Sultan Mehmed’e vezirlik et­miştir. II. Mehmed, Halil Pa­şa’yı İstanbul kuşatmasındaki muhalif siyaseti nedeniyle az­ledip Yedikule’de tutuklatmış, fetihten sonra da boğdurtmuş­tur. Osmanlı tarihinde idam edilen veya olaylarda öldürü­len 40 dolayında veziriazamın ilki bu Halil Paşa’dır.

‘Yüksek profilli’ Kara Mustafa Paşa Yedi yıldan fazla sadrazamlık (1676-1683) yapan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634-1683), II. Viyana Kuşatması’nıdaki başarısızlığı nedeniyle olması üzerine idam edilmişti. Osmanlı tarihinin en etkin, başarılı ve “yüksek profilli” üsarığında padişah sorgucu takılı vezirazam ve serdarı ekremdi.

# – Çandaroğulları hanedanı bu idamla mı bitiyor?

NS – Evet. Ondan sonra, Fatih Sultan Mehmed kurmak iste­diği devlet örgütü için öngör­düğü yapı içinde Divan-ı hü­mayunöne çıkıyor. Divanın ba­şında da devşirme kökenli ilk veziriazam Hırvat veya Arna­vut Mahmud Paşa yer almış­tı. Sonraki dönemlerde Türk kökenli veziriazamlardan çok, devşirme veya türlü milletler­den vezirler görevdedir.

# – Çandaroğullarından sonra gelen veziriazamlar genellikle “düşük profilli” miydiler hocam?

NS – 16. yüzyıl sonlarına, daha doğrusu 1573’teki Sokollu su­ikastına kadar güçlü ve yetkin vezirlerdi. Kimilerinin soy­daşlık akrabalık bağlarından da belki söz edilebilir. Fatih’in İstanbul’u alışından sonra ilk veziriazam olan Mahmud Pa­şa, payitahtın imarında pa­şaların almaları gereken gö­revleri belirlemiş, her semte bir paşanın bir camiyle Türk mahallesi kurmasına öncü­lük etmişti. O kampanyada görev alan İshak Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Rum Mehmed Paşa, Davut Paşa, Mustafa Pa­şa… bugün de cami ve semt adlarıyla anılmaktalar. İstan­bul’da ilk medresenin kurulu­şu ve programının hazırlan­masına da Mahmud Paşa ön­cülük etmiştir. Devşirme bir veziriazam olarak, İstanbul’un ilk camilerinden birini, ilk ti­caret hanını, ilk büyük çarşı hamamını inşa ettirmiş, çar­şıları örgütlemiş, İstanbul’da­ki, ilk şer’i mahkemeyi de kur­muştur.

17. yüzyılda ve sonrasında vezirlerin yönetim ve sefer ba­şarıları, donanımlarındaki ek­siklikler nedeniyle düşmüştür. Mesela Nevşehirli İbrahim Pa­şa’dan önce III. Ahmed’in ata­dığı sadrazamlardan bir Hoca İbrahim Paşa vardır, balıkçı­lıktan gemicilikten gelme. Her nasılsa sadrazam yapılınca Edirne Sarayı’nda bir iç oda­sında, gemici sarığı çözülerek başına sadrazam kavuğu konu­lurken odayı kötü kokular sar­mış, kibar saraylılar bayılacak gibi olmuşlar! Bu adam, Edirne sokaklarında kadınlara laf at­maya başlayınca Sadaretinin, 21. gününde idam edilmiş. De­ğerli ama isyancı kapıkulları tarafından öldürülen sadra­zamlar da yok değil.

Vezirlerin özgeçmişleri Osmanlı sadrazamlarının özgeçmişlerini içeren yazma Hadikatü’l-vüzera, Osmanzade Taib’in eseridir. Bunun zeyilleri de vardır (üstte). Padişah, atadığı veziriazama “Benim Vezirim…” hitaplı bir hatt_ı hümayun göndererek önerilerde bulunurdu (altta).

# – Bu dönemden itibaren azletmeler ve idamlar arttı. Sizce bunun sebebi neydi?

NS – 36 padişahın toplam 622 yıllık saltanatında 218 sadra­zam var. Her padişaha orta­lama 7-8 sadrazam düşüyor. Buna karşılık II. Selim’in se­kiz yıllık saltanatı, babasın­dan devraldığı kendi damadı Sokollu’nun sadaretinde geç­miş. II. Selim, Sokollu’yu oğlu III. Murad’a devretmiş. Onun saltanatının ilk beş yılında da Sokollu makamında. Müter­cim Rüşdî Paşa’nın 1876’daki aylarla sınırlı dördüncü sada­retinde Abdülaziz tahttan indi­rilmiş, V. Murad üç ay padişah­lık ettikten sonra tahttan indi­rilmiş, II. Abdülhamid tahta çıkmış. Yani Rüşdî Paşa hepi topu yedi sekiz ay zarfında 2 hall, 2 cülus olmuş. Sadareti 15 yıl sürenlere karşılık günlerle sınırlı kalanlar da var. Ahmet Vefik Paşa’nın ikinci sadra­zamlığı sadece iki gündür.

Mustafa Reşid Paşa, oğlu Galip
Paşa’nın Sultan Abdülmecid’in kızı
Fatma Sultan’la evlenmesinden önce
Baltalimanı’ndaki yalısını 250 bin
altın liraya devlete satmıştı. Evlilik
töreninde padişah aynı yalıyı kızıyla
damadına hediye etmişti! Yani bir
sirkat-i müevvil” (örtülü hırsızlık),
kılıfına uydurularak hazineden para
yürütme örneği.

# – Ancak öyle isimler var ki hocam, dediğiniz gibi Sokollu veya daha öncesinde Pargalı İbrahim Paşa gibi… Bunlar neredeyse padişah kadar, bazen padişahın da önüne geçen inisiyatifler kullanmışlar…

NS – Yetkilerini kapsamlı tu­tan Köprülü Mehmet Paşa da unutulmamalı. Çocuk padişah IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’a koşullar daya­tarak yönetim sorumluluğu al­mış. Padişah ve valide sultanı, yönetime karışmamaları için Edirne Sarayı’na göndermiş. Beş yıllık sadrazamlığında Ça­nakkale Boğazı’ndaki Venedik ablukasını kaldırmış, Anado­lu’daki Celalî eylemlerini sin­dirmiş. Ölüm döşeğinde IV. Mehmed’e sadarete oğlunun getirilmesini öğütlemiş. Oğlu Fazıl Ahmet Paşa, 27 yaşında genç bir müderrisken, Edir­ne’ye çağırılıp sadaret mührü verilmiş. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın sadrazamlığı 1661’den 1676’ya kadar onbeş yıldır ve devletin son güçlü dönemidir. Yani baba oğul toplam 20 yıl sadrazamlık yapmışlar.

Köprülülerin üçüncüsü Mehmet Paşa’nın manevi oğ­lu ve damadı Merzifonlu Ka­ra Mustafa Paşa, dördüncü­sü küçük oğlu Fazıl Mustafa Paşa’dır. Köprülülerin iktida­rı 1651’den 1710’a kadar alt­mış yıl demektir. Aynı dönem­de Fransa’da Kardinal Maza­rin’in, İngiltere’de Cromwell’in de iktidar yılları vardır.

Sadrazamlığın rastgele ona buna verilmesinin örnekle­ri ise, Şimşirlik’te ve Kafes Kasrı’nda yıllarca kapalı kalan şehzadelerin tahta oturtulduk­ları 1620’lerden 1808’e kadarki iki yüzyılda sıkça görülmüş­tür. .

# – Yani padişahların niteliği düştükçe, sadrazamlarınki de düşüyor…

NS – Evet. Seferlere gitmiş, ül­keler tanımış, okuyan yazan, yasalar düzenleyen Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazam seçmedeki öngörüsü ile çocuk yaşta tahta çıkan veya taşra­yı hatta İstanbul’u tanımayan, donanımsız, örneğin 4 yaşın­dan 55 yaşına kadar haremde tutuklu yaşamış, sonra tahta oturtulmuş III. Osman’ın sad­razam atama-azletme ölçütü kıyaslanabilir mi?

III. Osman, babası II. Mus­tafa’nın Edirne Sarayı’ndaki hareminde 1698’de doğmuş­tu. Babası tahttan indirilince, Osman ve ağabeyi Mahmud, Edirne’den İstanbul’a getirilip Saray Şimşirliği’ne hapsedildi­ler. Önce amca III. Ahmed’in, sonra ağabey I. Mahmud’un toplam 51 yıllık saltanatların­da Osman hapis yaşadı. 55 ya­şında tahta oturtuldu. Üç yıl kadar padişahlığı var, ama dört kez sadrazam atamış, azletmiş. Deneyimli paşaların karşısın­da hanedan mensubu olmak dışında bir özelliği yok! Ezik bir adam, dünyayı bilmiyor, si­yaset bilmiyor. Ama padişah! İstiyor ki yetkisini sonuna ka­dar kullansın.

Meşhur öyküdür: Deneyim­li veziriazamlardan Hekimoğ­lu Ali Paşa’ya bir gün çıkışmış: “Şimdi seni azleder, Hamallar­başı Ali Ustayı vezir edinirim!” deyince aldığı yanıt şu olmuş: “Elbette hünkârım. Ama o va­kit kendisine Hamalbaşı Ali Paşa denir”.

Kanuni’ye rağmen ‘tek adam’ olmuştu Önce “makbul” sonra “maktul” İbrahim Paşa (1493-1536), devlet idaresinde Kanuni’ye rağmen tek adam olmuştu. 16. yüzyılın ünlü Alman gravür sanatçısı Sebald Beham, İbrahim Paşa’nın minyatürler dışında bilinen tek resmini yapmıştı.

# – Hocam bu 218 sadrazamın kaçı azledildi, kaçı katledildi?

NS – 38 sadrazam idam edil­miş. Ayrıca asker tarafından linç edilerek öldürülenler var, suikaste kurban gidenler var, hatta öldü gösterilen ama ze­hirlenerek öldürülenler da­hi var. Gerçek şu: İyi kötü, bu 218 kişilik kadro, 36 padişahın buyruğunda imparatorluğun en büyük yükünü çekmişlerdir. Timur’un neden olduğu Fetret Devri de dahil, bütün zaman­larda devleti temsil etmiş ve yönetmişlerdir. Yanlışları, ay­mazlıkları olanlar yanında fev­kalade başarılı olanları, zafer kazananları, savaşta ölenleri vardır.

Daha genel bakıldığında, Sasaniler döneminden Osman­lı Devleti’nin yıkılışına kadar geçen kabaca 2.500 yıllık za­manda, vezirler Ortadoğu’nun asıl yöneticilerdir. Halifeler, sultanlar, padişahlar, sorum­lulukları vezirlerin boynuna sararak saltanat sürmüşlerdir. Bu bakımdan Ortadoğu vezir­leri üzerine esaslı çalışmalar yapılmalıdır. Bunlar arasında yüklendiği görevin bedelini ca­nıyla ödeyenler çoktur.

İdamlarında bile anlamlar vardır. Başının baltayla, kılıçla uçurulması hakaret, boynuna kement geçirilerek boğulma­sı ise suçuna karşın kendisine saygı da duyulduğunu gösteri­yordu. Boğulmak, kişiye suçlu olmasına karşın hizmetleri­nin de bilindiğinin işaretiydi. Merzifonlu Kara Mustafa Pa­şa böyle idam edilmişti. Buna karşılık, II. Osman’ın Yediku­le’de öldürülüşüne sebep olan sadrazam Kara Davud Paşa, bir padişahın katline sebep ol­duğundan sarayın avlusunda teşhir edilerek boynu kılıçla vurulacakken adamları tara­fından kaçırılmış, sonra yaka­lanıp Yedikule’de idam edil­miştir.

# – Veziriazamların azledilmesi nasıl gerçekleşiyordu?

NS – Azil işleminde, padişah mühr-i hümayun denen mut­lak vekillik mührünü ya doğ­rudan istiyor veya bir saray görevlisine aldırıyordu. Bu­nun için kendisine “seni az­lettim!” içerikli bir yazı gön­derilmesi gerekmezdi. Ama göreve atanan yeni sadraza­ma ya bizzat padişah mührü­nü verir veya gönderir, ayrıca bir de saraydan hatt-ı hüma­yun (atama fermanı) yazılırdı. Yeni veziriazamın sarayda pa­dişahın huzurundan çıktıktan sonra vezaret alayı denen bir kortejle Paşakapısına/Bâbıâ­li’ye gelmesi, buradaki mera­simde atama hatt-ı hümayu­nunun okunması âdetti. Son Mâbeyn-i hümayun Başkâtip­lerinden Ali Fuad Bey (Türk­geldi), derlediği veziriazam atama fermanlarını bir yazma­da toplamıştır.

Azledilen eski vezirazamı ise konağında oturmak, sür­güne gönderilmek veya idam edilmek gibi bir yazgı beklerdi. İdam ve sürgün infazı Bostan­cıbaşının göreviydi. Azledile­nin durumuna göre özel ön­lemler de alınırdı.

Sadrazamların yaşamları başlı başına birer uzun öykü­dür. Örneğin Pargalı İbrahim Paşa, yirmili yaşlarda atandı­ğı bu görevde 15 yıl kalmış ve uykuda boğdurulmuştu. Sofu Mehmet Paşa ise 80 yaşında atanmış dokuz ay görevde kal­mış ve o da boğdurulmuştur. Sultan İbrahim’i tahttan indi­ren sonra boğdurtan ekiptendi.

Vezirlerin imzaları Bir münşaat mecmuasında
Divan-ı Hümayun kararı ve veziriazamın, vezirlerin kadıaskerlerin imzaları.

İster idam edilsin, ister eceliyle
ölsün, ister azledilsin, vezirlerin
bütün malvarlığı devletin sayılıyor,
müsadere ediliyordu. Bundan dolayı
çoğu devletli, edindiği serveti,
cami, medrese, köprü, han-hamam
yaptırıp bunlar için vakıf kurarak
kurtarmaya çalışmıştır. Buna “hileli
vakıf” deniyordu ama, bir bakıma
memlekete faydalı olmuştur.

# – Hocam, beğenelim beğenmeyelim ama, bir yerde devletin ağır yükünü bu insanlar üstlenmiş…

NS – Osmanlı sadrazamla­rından bize ne kaldığı önem­li. Aralarında rüşvet düşkün­leri, entrikacılar var. Kanuni Süleyman’ın damadı Veziri­azam Rüstem Paşa bunların başında anılır ve imparator­luğun en zengin veziri bilinir. Sonuçta Rüstem Paşa’dan bize kalan, serveti değil yaptırdıkla­rıdır. İstanbul’da Sinan yapısı bir külliye ve cami, Edirne’deki büyük kervansaray, Bilecik’te­ki kervansaray, imparatorlu­ğun çeşitli yerlerinde daha bir dizi eser… Mesela Sokollu Mehmed Paşa’nın da İstan­bul’da ve Balkanlar’da Drina Köprüsü’ne kadar yaptırdığı anıt eserlerin çoğu bugün de ayakta. Bunların yapılışındaki sermaye, iyi niyet, kötü niyet sorgulamaları her zaman olacaktır ama bunlar kültürel mi­rasımızın önemli parçalarıdır.

Unutmamalı ki ister idam edilsin, ister eceliyle ölsün, ister azledilsin, vezirlerin bü­tün malvarlığı, konağı, serve­ti, çiftlikleri devletin sayılıyor ve müsadere ediliyor çocukla­rına da devlet yetimi denerek aylık bağlanıyordu. Bu uygu­lama Tanzimat’a kadar devam etmiştir ve salt sadrazam için değil, vezirler, devlet ricali için de geçerliydi. Bundan dolayı çoğu devletli, edindiği ser­veti, cami, medrese, köp­rü, han-hamam yaptırıp bunlar için vakıf kurarak kurtarmaya çalışmış, bu sayede Osmanlı kentle­ri bir bakıma imar görmüştür.

Tanzimat’ın mimarı, paraların babası Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşid Paşa (1800-1858), şahsi servetinedeniyle adeta bir banker gibi çalışmıştı 58 yaşında ani bir krizle ölüverince, haberi ilk duyanlardan meşhur banker Zarifi’nin “eyvah, ne olacak alacaklarım” diye dövündüğü durmuştu.

# – Peki bu bir ser­vet kaçırma değil mi?

NS – Evet, buna “hi­leli vakıf” deniyor­du ama, memleket için faydalı olmuştur. Müsadere edilip ha­zineye aktarmak yerine, hazine­den beş kuruş harcanmayan ülkede imar çalışmaları bu yoldan mümkün olmuştur. Arşivlerde bu konu­da belge çoktur. Taşradaki ve­zirler için de aynı durum söz konusuydu. Taşrada ölen bir paşanın malvarlığına el koy­mak için Turnacıbaşı (müba­şir) çıkartılıp sayım yaptırılır, ölenin neyi var neyi yok paraya dönüştürülerek hazineye gö­türülürdü. Ölenin yetişkin ço­cuklarından biri, gelen müba­şirle pazarlığa girişerek İstan­bul’daki devletlilere rüşvetler önerir, kabul edilirse babasının vezirliğini ve görevini üstlenir­di. Örnekleri çoktur. Bu yoldan rütbe ve görev alanlar, verdik­leri rüşvet parasını kazanmak için zulüm ve soyguna girişir­lerdi. Bunun bir örneğini, yıllar önce Anadolu Derebeyi Ocak­larından Köse Paşa Hanedanı, adlı, arşiv belgelerine ve sözlü tarih derlemelerine dayalı ki­tapta anlatmıştım. Bu kitap­ta, babası Vezir Köse Mustafa Paşa’nın 1802’de ölümü üzeri­ne oğlu Veli Bey’in babasının vezirliğini ve malvarlığını elde etmek için, mübaşir aracılığıy­la Sadrazam Yusuf Ziya Paşa ile yaptığı pazarlığın safahatı yazılıdır.

Sonuçta “kazanan mem­leket” olmuş diyebilmek için olayların doğru incelenme­si gerekir. Bugün “ecdadımız yapmış” diye övündüğümüz kimi eserlerin bu tür pazarlık­ların sonucu olduğunu unut­mamalıyız. Ecdadımızın çok iyiliksever, vatansever/hayır­sever olduklarını söylüyoruz ama, geçmişte işlerin nasıl becerildiğini, servet kaçırma, rütbe elde etme pratiklerini bilmeden!..

Avlonyalı Ferid Paşa Son dönem sadrazamları, donanımlı ve deneyimli olmalarına karşın, 33 yıl boyunca II. Abdülhamid’in buyruklarına tâbi Babıali katibi kıyafetinde; II. Meşrutiyet’in art arda değişenleri ise Kanun-i Esasi’ye tâbi idiler. II. Abdülhamid’in son sadrazamlarından Avlonyalı Ferid Paşa

# – Demin Rüstem Paşa demiştiniz hocam. Bu tür akçeli işleri olan başka vezirler var mı?

NS – Rüstem Paşa’nın 16. yüz­yıl ortasında çevirdikleriyle, çok övdüğümüz Mustafa Reşid Paşa’nın 19. yüzyıl ortasında servet edinimi için başvurdu­ğu yöntem arasındaki benzer­lik veya koşutluğun ayırdında olmayabiliyoruz. İkisi de kendi zamanlarına göre birer yol bul­muş. Rüstem Paşa’nın çevir­diklerini yazan tarihçiler var. Mustafa Reşid Paşa’ya gelin­ce… Baltalimanı’ndaki sahil­hanesi bugün ayakta. 1850’ler­de kişisel servetiyle yaptırmış. Sonra ne yapmış? Oğlu Galip Paşa’nın Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan’a namzet (damat adayı) olmasını sağla­mış. Padişah kızı almak kolay değil, şahane düğün yapmak için çok para gerekiyor. Padi­şaha sızlanarak sahilhanesini Hazine-i Hassa’ya 250 bin al­tın liraya satmış! Devamı daha ilginç: Fatma Sultan’la Galip Paşa evlenirken padişah aynı sahilhaneyi kızıyla damadı­na hediye etmiş. Yani sahilhâ­ne eski sahibine iade edilmiş. Olay, Sultan Abdülmecid’in deyimiyle sirkat-i müevvil” (örtülü hırsızlık) örneği, yani kılıfına uydurularak hazine­den para yürütmek. Bu da bir Tanzimat icraatıdır! Büyük Mustafa Reşid Paşamızın ölü­münde düzenlenen tereke def­teri de ilginçtir. O kadar borcu ve alacağı olan bir paşa o kritik dönemde devlet işlerine ne ka­dar eğilebilmiştir? Şaşmamak olanaksız. Böyle bir adam an­cak bankerlik edebilirdi.

Geçmişi değerlendirirken sadece bir yönden bakıyoruz. Mustafa Reşid Paşa, Tanzi­mat’ı ilan etti, şöyle yaptı diyo­ruz da onun ailesi, iç dünya­sı, alacağı-borcu, akrabaları, ilişkileri neydi merak etmiyo­ruz. Bu paşa 58 yaşında ani bir krizle ölüverince, Banker Za­rifi ilk duyanlardan biriymiş, “eyvah ne olacak alacaklarım!” diye dövünüp durmuş.