Kasım
sayımız çıktı

‘Ak akçe kara gün için’ ama beyaz akçe siyah gün için değil

Farsçadan gelen siyah ve beyaz doğrudan doğruya renkleri belirlerken, ak ve kara daha geniş, daha derin ve mecazi bazen de efsanevi boyutlara taşır bizi. Bugün “kara” sözcüğünü daha çok matem, karanlık gibi olumsuz diyebileceğimiz sıfatlarla algılarız; ancak tarihte bu hiç böyle değildi. Karahanlılar ve kutsal “kara”nın göksel ve insani özellikleri.

Türkçede “ak-kara” ve “siyah-beyaz” ta­birlerinin farklı şekillerde kullanıldığı­nı biliriz ama bu bilgimiz bilinçli değil­dir. Daha doğrusu beyaz peynir yerine ak pey­nir, siyah şapka yerine kara şapka demeyiz; veya bugünlerde sık kullandığımız maskele­rin siyahına “kara maske” demiyoruz. Türkçe öğrenmekte olan bir yabancı “beyaz akçe, si­yah gün içindir” derse düzeltiriz ama, neden öyle olmadığını açıklamamız biraz zordur. Bu örneklerden görülebileceği gibi Farsçadan ge­len siyah ve beyaz doğrudan doğruya renkleri belirler. Ak ve kara ise daha geniş, daha derin ve mecazi bazen de efsanevi boyutlara taşır bizi.

Bugün “kara” sözcüğünü daha çok matem, karanlık gibi olumsuz diyebileceğimiz sıfatlarla algılarız; ancak tarihte bu hiç böyle değildi; hatta bugünkü Türkçe­mizde bile bazı kullanımlar “kara”nın olumlu algıla­nabileceğine işaret eder. Ben “kara”nın berrak anla­mına da geldiğini ilk defa Konya’nın Hadim kazasın­da Göksu ve Karasu’nun birleştiği yerde öğrenmiştim. Göksu göğün rengini alarak renk değiştirirken, Karasu dibindeki en ufak taşların bile açıkça görülebildiği bir berraklıkta idi. Daha sonraki yıllarda Moğol rakısı di­yebileceğimizi berrak kımıza da “kara kımız” dendiği­ni öğrenecektim.

Öte yandan “kara”, dağların güneş görmeyen ka­ranlık yamaçlarının kuzeyde olması, kuzeyin kökü olan “kuz” sözünün de kuzeye (şimal) işaret etmesi ile Karahanlılarda başkent Balasağun, Kuzordu adını da taşımıştır. Ayrıca Demir Kazık-Kutup Yıldızı’nın yü­ce bir yol gösterici olmasıyla kendisine atfedilen de­ğerlerle kuzey (kuz ve kara) kutsallık kazanmıştır. Bu sebeple eski Uygurların başkenti Karabalgasun (yani Karaşehir), Tangutların başkenti Kara-hoto (Karaşe­hir), Ögedey Kağan’ın başkenti Karakurum (Karadu­var, Karasur) adını taşır. “Kara” aynı zamanda 10.-13. yüzyılda Orta Asya’da hüküm sürmüş ilk Müslüman hanedanın hanlarının da unvanlarından biridir.

Karahanlı hükümdarlarının kullandığı di­ğer bir unvan olan Tabğaç/Tavgaç adının Çin ile alakalı olduğu bilinir. Öte yandan Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Luğat-it-Türk’ünde “tav­ğaç” sözcüğünün bir şeyin eskisi için kullanıl­dığı belirtilirken, hükümdarlar için de “Tavğaç Han” yani “azim ve kadim Han” kullanımı­na işaret edilir. Herhalde Zeki Velidi Togan’ın “kara”yı azamet, yükseklik ve üstünlük şek­linde tanımlaması Kaşgarlı Mahmud’a dayan­maktadır.

Bu görüşlere ilaveten Robert Dankoff’un eseri yeniden yayımlarken “kadim” sözcüğü için “invete­rate” (müzmin, değişmez) sözcüğünü kullanması benim ufkumu açmış oldu. Bu çerçevede Kaşgar­lı Mahmud’un ifadesinin “azim (büyük) ve kadim (ezelden beri varolan) hükümdar” olarak anlamak gerektiği kanısındayım. Bu bağlamda da Hakaniye sülalesini herhangi bir kabileye mensup olmaktan çok, ezelden beri var olan hükümdar sülalesi diye anlamak gerekir. Bu tanım onların “Âl-i Afrasiyab” şeklinde efsanevi hükümdarlara bağlanmasına uy­gun düşmektedir.

İşte tam burada “kara” unvanı bizi aydınlatmakta. ‘Kara”nın kutsallığı aynı zamanda eski Uygur Türk­çesi ile yazılmış bir “ırk”ta da şöyle ifade edilir: “Da­ğın arka tarafında (kuzey) Tngri kapısı açıldı” (Kidin taytïn bulungda, tngri qapïyï ačïltï). Diğer bir deyişle kutsallık yalnız Kutup Yıldızı ile ilgili değildir; dağın kara yamacından gidilen Kuzey aynı zamanda “Tngri kapısı” olarak algılanmaktadır. “Siyah” değil de “kara” kelimesi işte bu anlamda bizi başka boyutlara taşır. Kendilerine Hakaniye diyen Karahanlı hükümdarla­rı, ezelden beri varolan Tngri’ye yakın ve semavi bir hükümdarlık kavramının parçası olduklarını “kara” sözcüğünü kullanarak ifade etmişlerdir. Bunu bel­ki bizdeki “kırat” örneği ile ifade etmek yerinde olur; “kırat”a “beyaz at” dediğiniz zaman onun efsanevi yö­nü yokolur.