Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Harbin efkârını dağıtan oyun

1. Dünya Savaşı’nın yan etkilerinden biri, Avrupa’da futbolun yayılmasına ve kitleselleşmesine ciddi bir katkıda bulunmak oldu. Çünkü futbol hem askerlere hem de sivillere savaşın yeisi içinde bir ferahlama molası, kitlesel bir eğlence imkânı sunuyordu. 

TANIL BORA

Büyük Savaş’ın başladığı 1914 yılında, Avrupa’da futbolun büyük güçleri Britanya ile Avusturya idi. Bu iki ülkede profesyonellik epey yol almıştı, düzenli ve iddialı ulusal lig organizasyonu bulunuyordu.

Bu iki ligin savaştan etkilenmesi biraz farklı oldu. Avusturyalı futbolcuların takımına göre % 60 ilâ 80’i derhal silah altına alındı. Milli takımın ilk on birinden dördü savaşta, ikisi savaşta aldığı yaralarla ölecek, üçü savaştan sonra futbolu bırakacak, yalnızca ikisi kariyerini sürdürecekti. 1917’ye kadar genel seferberliğin ilan edilmediği Britanya’da ise savaşın ilk evresinde profesyonel futbolcular da askere alınmadılar. 1914 Aralık’ında Viyana’da çıkan Illustrierte Sportblatt, “İngiltere savaşı harp sahalarında değil Chelsea, Tottenham, Crystal Palace’ın sahalarında kaybedecek!” diye alay ediyordu bu ‘millî duyarsızlıkla’.

Aralık 1915‘te Makedonya Cephesi’ndeki Britanyalı askerlerin bir bölümü maç yaparken bir bölümü de kale arkasında tribün oluşturmuş. Futbol, cephedeki askerlerin kafa dağıtmak için en fazla iltifat ettiği meşgalelerden biriydi. Askerler ailelerine çaputları bağlayarak top yapmaktan yıldıklarını yazıp futbol topu gönderilmesini istiyorlardı.

Avusturya ligi, askere alınmayan oyuncularla, amatör ve acemilerle devam etti. Bu yoklukta, 1918’deki son sezonu, mütevazı Floridsdorfer AC şampiyon bitirmiştir – tarihi boyunca kazandığı tek 1. Lig şampiyonluğu olacaktır, bu Viyana semt takımının.

Savaşa rağmen futbola ilgi- de azalma olmaması Britanya kamuoyunda da çok tepki gördü. Savaş başladıktan on gün sonra, 15 Ağustos’ta İskoçya liginin ilk maçına 200 bin seyircinin gelmesi, infialle değilse de küçük çaplı bir ayıplamayla karşılandı. London Times, “gücü kuvveti yerinde 200 bin reşit erkeğin yapacak daha iyi bir iş bulamamasının” “şaşırtıcı” olduğunu yazdı.

Britanya ordusu, futbol maçlarını hamasi bildirilerle “askere yazılın” çağrısında bulunmak için bir fırsat olarak değerlendiriyordu bu arada. Ancak Arsenal’in bir maçında sadece tek bir başvuru alabilmişlerdi! Futbol cemaatini hedef alan başka bir taktik, askere beraber başvuranları beraberce aynı yere sevketme uygulamasıydı. Bu kampanyaya icabet eden İskoçya’nın Hibernians, Heath ve Raith Rovers kulüplerinin futbolcu ve taraftarları, beraberce askere yazıldılar.

Şehre utanç getiren kupa Sheffield United 1915‘te Federasyon Kupası finalini kazandığında kimse tezahürat yapmadı. Zira aynı gün Ypres savaşında üç bin askerin öldüğü haberi alınmıştı. Yerel bir gazete, takımın bu finali oynamakla “şehre utanç getirdiğini” yazdı. Sheffield United da bu kupasından neredeyse mahcubiyet duyacak, kulübün tarih anlatısında bu final hep ‘geçiştirilecekti’.

1914 Aralık’ında İngiltere Futbol Federasyonu, bir Futbolcu Taburu kurmak için girişimde bulundu. Futbolcu Taburu, 17. Middlesex Alayı bünyesinde 35 futbolcuyla kuruldu, bir ay içinde mevcudu 600’e ulaştı. Batı cephesinde çarpışan futbolcu-askerler, savaş boyunca bin civarında kayıp verdiler. Tabura yine bir futbolcu, Bradford City oyuncusu Frank Buckley komuta ediyordu. Buckley savaştan sonra başladığı teknik direktör kariyerinde hep “Binbaşı” lâkabıyla anılacaktı.

1914/15 sezonu sonunda, 1888/89’dan beri kesintisiz yapılan İngiltere ligi, durduruldu. Bu arada zaten Everton’un Goodison Park stadı talimgâh, Manchester City’nin stadı askerî ahır yapılmıştı. 1915’te oynanan son Federasyon Kupası finalini kazanan Sheffield United’ın kaptanı kupayı kaldırdığında kimse tezahüratta bulunmadı. Zira aynı gün Ypres savaşında üç bin askerin öldüğü haberi alınmıştı. Hatta yerel bir gazete, takımın bu finali oynamakla “şehre utanç getirdiğini” yazdı. Sheffield United da bu kupasından neredeyse mahçubiyet duyacak, kulübün tarih anlatısında bu final hep ‘geçiştirilecekti’.

Futbolun askeri faydaları

İngiliz piyadesi, birçok cephede, önüne bir futbol topu katıp, onun peşinden hücuma kalkıyordu. 1916 Somme muharebesinde bir İngiliz komutan, topu Alman siperlerine “sokmayı” başaracak erata ödül vaad etmişti. Hasım ordu komutanlarının, futbolun sembolik ve manevî potansiyelini idrak etmelerini sağlayan bir ritüeldi bu. Bazı Avusturya ve Alman generalleri, İngiliz ordusunun bedenî ve manevî terbiyesinde spor ve futbol alışkanlığının payını fark edecek, hatta “hanım evladı” gözüyle gördükleri İngiliz erkeklerinin savaşta gördükleri bu “sportmen” çehrelerini takdirle anacaklardı.

Futbol fena halde savaşa benzer Britanya hükümeti savaş boyunca hem propaganda afişlerinde hem de askere çağrı afişlerinde futbolu başarıyla kullandı. Zaten futbol, savaştan önce de askerî mecazlarla dolu (top, kale, hücum) ‘kozmolojisi’ ve millî harp kuvvetini artırmadaki faydalılığıyla milliyetçi bir ilgiye mazhar olmaktaydı.

Zaten savaştan önce de, futbol, askerî mecazlarla dolu (top, kale, hücum) ‘kozmolojisi’ ile ve millî harp kuvvetini artırmadaki faydalılığıyla milliyetçi bir ilgiye mazhar olmaktaydı. Bu sporun “İngiliz hastalığı” denerek küçümsendiği Almanya’da futbolu meşrulaştırmaya çalışan yöneticiler, stratejilerini bu yararlılık ölçütüne dayandırmışlardı.

Savaş süresince askeriye bünyesinde kurulan takımlar arasında turnuvalar, birçok yerde kışla düzeninin bir parçası oldu: Denizaltıcılar-süvari maçı, topçular-levazımcılar vs.

1. Dünya Savaşı, bütün sporların ama özellikle futbolun millî mukavemet ve dinçliği artırmadaki etkisinin yaygın kabul görmesine vesile oldu. 1916’da Avusturya Ordusunun bir generali: “Fubol sadece kasları değil görüşü, çabuk karar verme kabiliyetini ve eylem iradesini de güçlendirir. Erkekliği kavileştirir, ortaklık ve işbirliği hissini tahkim eder” diye yazıyordu. Bir Alman spor dergisinde de futbolun “dayanışmayı” ve “tehlikeden ve zaferden alınan erkekçe sevinci” teşvik eden ruhu övülüyordu. Nitekim savaştan sonra hem ordular, hem de eğitim bürokrasileri, talim-terbiye programlarına futbolu entegre etmeye yöneleceklerdi.

Kafa dağıtmak

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Avrupa’da futbol oynanan hemen hiçbir yerde seyirci sayıları azalmadı, hatta arttı. Futbol, savaşın yeisi içinde bir ferahlama molası, kitlesel bir eğlence imkânı sunuyordu. “Nicedir kil, çamur, toz duman, tel örgü ve kamuflajın renksizleşmiş karmaşasına alışmış gözler, formaların rengârenk cıvıltısıyla parıldılıyor,” diye yazar, bir Alman beden eğitimi dergisi.

Cephede de askerlerin vakit geçirmek, kafa dağıtmak için en fazla iltifat ettiği meşgalelerden biriydi futbol. Britanyalı, Avusturyalı, Alman askerler, ailelerine yazdıkları mektuplarda, çaputları bağlayarak top yapmaktan yıldıklarını bildirip cepheye futbol topu gönderilmesini istiyorlardı. Rakip siperler ‘basıldığında’, mühimmatın yanı sıra orada bulunan futbol toplarının da ganimet olarak alındığını aktaran tanıklıklar vardır.

Futbol sadece cephede değil, esir kamplarında da oynanmış ve başlıbaşına bir yayılma mecrası olmuştur. O zamana kadar sadece Saint Petersburg’da bilinen futbolun Rusya’da yayılmasında esir kamplarının katkısına dikkat çekenler vardır. Birçok esir kampında askerler ‘kulüpler’ kuruyor, kâh aralarına kâh ‘düşman’ asker takımlarıyla turnuvalar düzenliyorlardı. 1918’deki ateşkesten sonra Kuzey Galler’deki Frangoch askerî esir kampının gardiyan askerleri, Alman “rakipleriyle” maç yapmayı sürdürebilmek için izin başvurusunda bulunmuşlardı.

Yaralı askerlerin futbol maçı 1.Dünya Savaşı’nda yaralanan Britanyalı askerler, Blenheim Sarayı’nın yanındaki alanda top peşinde koşuyorlar. Yıl 1916.

Futbol patlaması

Dünya Savaşı sırasında gerek cephede gerek cephe gerisinde gördüğü teveccüh, savaştan sonra futbolun kıta çapında yaygınlaşmasına ve ‘meşrulaşmasına’ katkıda bulundu. Popüler bir konu olarak basında kapladığı yer arttı. Giderek daha fazla itibar gören “topyekûn savaş” doktrini çerçevesinde milliyetçi bir halk eğitimi misyonu edindi. Böylelikle büyüyen kitlesel ilgi, “oyunun” kurumlaşmasına ve profesyonelleşmesine katkıda bulundu.

Bu gelişme bilhassa Almanya’da belirgindir. Savaştan önce üye sayısı 200 binin altında olan Almanya Futbol Federasyonu, 1920’de 500 bin üyeye ulaşmıştır, bir milyonu bulması da fazla zaman almayacaktır. Bunda, Versailles Antlaşması’yla zorunlu askerliğin men edildiği Almanya’nın spor ve özellikle futbolu askerî talim ikamesi olarak ‘kullanma’ niyetinin de payı vardı kuşkusuz.

Fransa’da 1. Dünya Savaşının futbolun yaygınlaşmasına katkısı çok açıktır. Bu ilgi artışında, savaş boyunca ülkede bulunan dört milyon civarındaki müttefik İngiliz askerinin futbol tutkusunun bulaşıcı etkisi büyüktü. İngiliz futbolcu tipolojisi, Parislileri bile etkileyen yeni sağlam sportmen erkek ideali haline gelmişti.

Futbolda Fransa Kupası halen “Charles Simon Kupası” adını taşır; kupanın üzerinde “Charles Simon: 1915’te şeref meydanında öldü” yazar. Charles Simon, Fransa’da Jimnastik ve Spor Federasyonu’nun genel sekreteri olarak futbolu yaygınlaştırmak üzere didinen bir spor adamıdır, 1. Dünya Savaşında cephede ölmüştür.

İtalya’nın yeni bir futbol gücü olarak yükselişi de 1. Dünya Savaşının arttırdığı alaka ve hevesle başlar. 1918’de bütün ülkede 57 olan kulüp sayısı, iki yılda 88’e yükselecek, gizli profesyonellik başlayacaktır. Faşist iktidar, bu gelişmeyi gönülden teşvik edecektir.

O esnada Türkiye’de

Batış sürecindeki Osmanlı ülkesinde de futbolun gelişmesinde 1. Dünya Savaşı’nın önemli bir katkısı görülür. Türkiye futbol tarihinin usta araştırıcısı Mehmet Yüce, Osmanlı Melekleri kitabında (İletişim Yayınları, İstanbul 2014) bu dönemi tafsilatıyla hikâye ediyor. İstanbul Ligi, savaşa rağmen, gecikmeli ve tek devreli de olsa, oynanmıştır. İşgal kuvvetleri takımlarıyla Türk takımlarının oynadığı maçlar, futbol ortamındaki milliyetçi havayı koyulturken futbolun popülerleşmesine katkıda bulunmuştur.

Savaş, memleket futbolunun köklü kulüplerinden birinin kaderinde dönüm noktası rolü oynamıştır. 1910’da İstanbul’da silah sanayi işçileri ve meslek okulu talebelerinin kurduğu, Turan Sanatkâran İdman Yurdu ve Turan Sanatkârangücü’nün birleşmesine dayanan futbol kulübüdür bu. Dünya Savaşı’nın Osmanlılar için yenilgiyle sona ermesi ve İstanbul’un işgaliyle beraber kulüplerin sporcu yöneticileri faaliyetlerine ara vererek Ankara’ya göç edeceklerdir. 1920’de Ankara’ya yerleşen, 1922’de yeniden faaliyete geçen iki kulüp, 1926’da İmalat-ı Harbiye adıyla birleşir. Doğumundaki çizgisi içinde askerî sanayinin kurumsal desteğine dayanan kulüp, 1933’te ise bugünkü adını alır: Ankaragücü.

‘KORSAN’ BARIŞ

Düşmanların Noel maçını dostluk kazandı

24 Aralık 1914’te bir asker iki siper arasındaki araziye bir futbol topu fırlattı ve karşılıklı siperlerden çıkan Britanyalı ve Alman askerler maça tutuştu. Futbol heyecanı savaşı askıya almıştı.

Belçika’nın Ypres kasabası yakınlarında bir yer, 1914 Noel gecesi. Bugünkü nüfusu 35 bin olan Ypres Birinci Dünya Savaşı’nın en korkunç mahallerinden birisi. Yarım milyon insan ölecek burada, Alman ordusu ilk defa burada klor ve hardal gazı kullanacak (1917’de). 1914 Aralık’ı, henüz savaşın ilk ayları. Britanya ve Almanya orduları aradaki mesafe 100 hatta 50 metreye kadar düşen karşılıklı siperlerde oturuyor, ara ara hücumlar ve bombalarla birbirlerini yokluyorlar. Gerçek anlamıyla bir yıpratma savaşı…

O gece, 24 Aralık 1914’te, İskoç bir asker iki siper arasındaki araziye bir futbol topu fırlatıyor. Kısa bir tereddüt anından sonra karşılıklı siperlerden askerler çıkıyorlar ve Britanyalı askerlerle Alman askerler maça ‘tutuşuyorlar’. Kale falan hak getire. Kara düzen bir futbol curcunası. Futbol heyecanı, savaşı askıya alıyor.

24 Aralık1914 Noel gecesi, Flandre cephesinde, fiilî bir ateşkes yapılıvermiş, geçici, birkaç gün süren bir barış fasılası yaşanmıştı. Herhangi bir antlaşma veya emirle değil, askerlerin kendiliğinden hareketiyle ortaya çıkmıştı bu durum. Askerlerin siperlere uyduruk yılbaşı ağaçları dikip Noel şarkıları söylemeleriyle başlamıştı. Karşılıklı seslenerek Noellerini kutlayan askerler sonra siperlerden çıkıp kucaklaşmış, birbirlerine derme çatma hediyeler vermiş, çat pat iki lafın belini kırmışlardı.

İşte, Noel Maçı da bu ‘korsan barışın’ efsanelerindendir. ‘Gerçek’ bir efsane; zira bu cepheden gönderilen asker mektuplarından, vuku bulduğu anlaşılıyor. Zaten savaş sırasında siperler arasında buna benzer daha birçok maç oynandığı biliniyor. Miğferlerin kale direği işlevi gördüğü, barış ümidine ve insaniyete soluk aldıran maçlar.

Özellikle İngiltere ve Fransa’da, Noel Maçı mitosu epeyce meşhur. Birçok filmde, edebî anlatıda, çizgi romanda bahsi geçmiş. Hatta BBC’nin, kafa vuruşu yapmak isteyen bir Alman erin kafasındaki miğferin sivri ucuyla topu patlattığı bir televizyon parodisi var.

Bu Noel günü, 24 Aralık 2014’te, Ypres kırsalında, Mesen beldesinde, Noel Maçının 100. Yıldönümü anılacak. Avrupa Birliği’nin desteklediği bir organizasyon bu: Flanders Peace Field, Flandre Barış Sahası. Saha kelimesinin “futbol sahası” anlamına da pas atarak… 12 yaş altı kategorisinin yanı sıra farklı ülkelerden taraftar takımlarının katılacağı bir turnuvanın düzenleneceği organizasyona devlet temsilcileri yanında İngiltere ve Almanya’dan bazı eski futbol yıldızlarının da katılması bekleniyor.

KADIN FUTBOLUNUN YÜKSELİŞİ

Erkekler cepheye kadınlar sahaya

Futbol oynar fabrika kızı Kadın futbolunun büyük çıkışının timsali, bir cephane fabrikasının kadın işçilerinin oluşturduğu, 1917‘de fabrikanın erkek işçilerinden oluşan bir takımla maç yapıp kazanan Dick Kerr’s Ladies takımıdır.

Kadın futbolunun huruç harekâtına da 1. Dünya Savaşı vesile oldu. Futbol tarihinin ilk kadın maçı 1895’te tabii İngiltere’de oynanmıştı. 1902’de İngiliz Futbol Federasyonu bütün kulüplere “leydi takımlarıyla müsabaka yapmayı” yasakladı. Kadınların kamusal alana çıkışından rahatsız olan patriyarkal muhafazakârlığın bir hamlesiydi bu.

İngiliz kadın futbolcular, yaklaşık on yıllık bir aradan sonra yeniden top başı yapma fırsatını dünya savaşı sayesinde buldular. Erkeklerin askere gitmesi, birçok “erkek işinin” kadınların sırtına kalmasına yol açmıştı. Futbola olan “ihtiyacı” karşılamak da kadınlara kaldı! Özellikle kırda, taşrada kadın futbolu hızla yaygınlaştı. Savaş sırasında hemen her köyde bir kadın futbol takımının kurulduğundan söz edilir.

Kadın futbolunun büyük çıkışının timsali, Dick Kerr ve Ortakları adlı cephane fabrikasının kadın işçilerinin oluşturduğu futbol takımıdır: Dick Kerr’s Ladies, Dick Kerr Hanımları. Çay ve yemek molalarında fabrika avlusunda kendi aralarında oynayarak başladılar. 1917 Ekim’inde takımlarını oluşturup fabrikanın erkek işçilerinden oluşan bir takımla maç yaptılar ve onları yendiler. 1917 Noel’inde, bir başka fabrikanın kadın takımıyla maça çıktılar. Harp malûllerine ve muhtaç ailelere yardım için düzenlenen bu maçı 10 bin seyirci izledi. Fabrika kızları, on binlerce seyircinin izlediği bu yardım maçlarına savaş sonuna kadar devam ettiler.

Kadın futboluna ilgi, savaştan sonra da devam etti. Savaş sırasında Fransa’da da ilk kadın futbol takımları kurulmuştu. 1920’de Liverpool’da Dick Kerr Hanımları’nın Fransa’dan “Femina Paris” takımıyla oynadıkları maçı 53 bin seyirci izledi, 10 bin kişi kapıdan döndü. Ancak İngiltere Futbol Federasyonu muhafazakâr reaksiyonunu gösterdi, 1921’de nizamî sahalarda kadın maçı oynanmasına yasak getirdi. Gerekçe: kadınların futbola uygun olmadığı ve bu oyunun onların doğurganlıklarına zararlı olduğu idi. Fakat “Hanımlar” evlerine dönmediler. Savaşın yokluk ve zaruret ortamı, kadınlara futbol sahalarını açmıştı ve ohnları bundan men etmek mümkün değildi artık.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamını Oku

Son Haberler