Yugoslavya Komünist Partisi’nin 1920’de Türkçe yayımladığı Sosyalist Fecri gazetesi bölgede yaşayan Müslüman işçi ve köylülerin sesi olmuş; Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın açık şekilde eleştirildiği bir platforma dönüşmüştü. Boynik ve Rada’nın kitabı, gazetenin tüm sayılarını ilk defa toplu olarak okuyucuya sunuyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’da varlığını sürdürdüğü son dönemde, Bulgaristan, Yugoslavya ve Makedonya’da yalnızca ulusal hareketler değil Sosyalist Enternasyonal nezdinde kabul görmüş sosyal demokrat partiler de vardı. Bu dönemde, halkların içiçe geçtiği bu bölgede, milliyetlerarası savaşı önleyecek bir Balkan Federasyonu kurulma tartışması da yürütülmüştür.
Ocak 1909’da kurulan Üsküp Sosyal Demokrat Örgütü, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Erfurt programına sadık kalan ilk Makedonyalı örgüttü. Kendilerini Osmanlı Sosyal Demokrat Partisi’nin yerel örgütü olarak tanıtmışlardı. Baştan beri enternasyonalist bir çizgiyi takip eden bu örgüt, 1909’da Selanik’te Osmanlı Sosyalist İşçi Federasyonu’na katıldı ve çok milliyetli bir oluşumu model aldı. Örgütün yayımladığı Socijalistica Zora (Sosyalist Şafak), Selanik’te çıkan Ergatis ve El Labrador, İstanbul merkezli İştirak ve Sofya’da yayımlanan Rabotniceska Iskra ile birlikte dönemin Osmanlı sosyalist neşriyatı arasındadır. Bu gazete 10 yıl sonra Yugoslavya Komünist Partisi’nin yayın organı olarak daha güçlü bir şekilde çıkacak ve 1920’de birkaç aylığına da olsa kardeş yayın organı Sosyalist Fecri ile Müslüman ahaliye seslenecektir.
Sezgin Boynik ve Tevfik Rada, işte bu gazetenin öyküsünü anlatıyor. “Sosyalist Fecri” Gazetesi (1920) adlı kitapta, gazetenin tüm sayıları da ilk defa okurlara sunulmuş. Bunlarda özellikle Sovyet Devrimi ve Anadolu’daki Millî Mücadele ile ilgili çok sayıda haber dikkati çekiyor.
10 Eylül-19 Kasım 1920 arasında 12 sayı çıkan gazetenin yazıişleri sorumlusu ise Üsküplü öğretmen Ferit Bayram. Kitapta, Kemal Seyfullah’ın 1978’te yazdığı Ferit Bayram biyografisi de yer alıyor.
Ferit Bayram’ın ilginç bir yaşamöyküsü var. Gazetenin yayın hayatına son vermesinden hemen sonra 28 Kasım 1920’de yapılan seçimlerde Yugoslavya Komünist Partisi’nden (YKP) milletvekili seçilmiş. 1921’de, YKP’nin diğer Sol örgüt ve sendikalarla birlikte yasaklanmasının ardından tutuklanan Bayram 2 yıl cezaevinde yattıktan sonra ev hapsine alınmış. 1930’da ilahiyat ve fen-edebiyat eğitimi verilen Üsküp Büyük Medresesi’nde dersler vermeye başlamış. Medrese, şeriat fikirlerine karşı ılımlı bir İslâm anlayışını yaygınlaştırmayı amaçlamışsa da, beklenmedik bir şekilde Müslüman gençlerin devrimci ve sosyalist de olduğu bir yer haline dönüşmüş. 1925- 1941 arasında 680 öğrencinin yaklaşık yüzde 10’u YKP üyesi olmuş. 2. Dünya Savaşı’nda sürdürülen partizan savaşında da 37 medrese öğrencisi şehit düşmüş.
Masis Kürkçügil
TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR ATLASI
Uzun yıllardır televizyon ekranlarından tanıdığımız, Ortaasya Türk devletleriyle ilgili çok sayıda belgesel hazırlayan gazeteci Ahmet Yeşiltepe’nin çocuklar için kaleme aldığı ve Berk Öztürk’ün çizimleriyle katkı sağladığı Türk Dünyası Kültür Atlası yayımlandı. Yeşiltepe, sunuş yazısında kitabını şöyle anlatıyor: “Derin bir merak duygusuyla ‘Bu insanlarla nasıl bir akrabalık bağım var?’ sorusunu heybeme koyup çıktım yola. Bizi ‘biz’ yapan kültürel birikimin köklerini aramak üzere Asya’nın içlerine doğru 10 binlerce kilometre yol gittim. Sonsuzluk hissi uyandıran bozkırlardan doruğu bulutlarla kaplı mavi dağlara, kızıl-siyah renklerle yoğrulmuş İpek Yolu çöllerinden en soğuk tundralara sayısız yolculuk… Elinizdeki Atlas, bu yolculukların özetidir”.
DAKİKALAR İÇİNDE OSMANLI PADİŞAHLARI
Tarihçi Önder Kaya’nın kitabında kimi askerî yönüyle, kimi politik dehasıyla, kimi özel hayatıyla dikkatleri üzerine çeken 36 padişahın öyküleri fotoğraflar ve gravürler eşliğinde anlatılıyor. Peki bu padişahlar nasıl yetişmişti? Etraflarında nasıl bir devlet kadrosu vardı? Kişilikleri ve icraatları üzerine etki edenler kimlerdi? Neleri sever, nelerden hoşlanmazlardı? Aile hayatları nasıldı? Fırsat buldukça hangi meslek ya da sanat dalı ile uğraşırlardı? Kitapta bu soruların cevaplarının yanı sıra Hürrem Sultan, Pargalı İbrahim Paşa, Cem Sultan, Kösem Sultan, Sokollu Mehmet Paşa, Köse Mihal, Geyikli Baba, Emir Buhari, Şeyh Bedrettin, Şeytan İbrahim Paşa, Molla Kâbız, Aziz Mahmut Hüdai, Patrona Halil, Mimar Sinan, Kabakçı Mustafa gibi pek çok şahsiyetin hikâyesi; Kardeş Katli, Fetret Devri, Karlofça Anlaşması, Kadızadeler ile Sivasîlerin kavgası, Lale Devri, Vaka-i Vakvakiye, Vaka-i Hayriye gibi pek çok olay hakkında bilgiler de var.
İKİNCİ YÜZYILDA YENİDEN ATATÜRK
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un anlatımıyla gazeteci Mert İnan tarafından kaleme alınan İkinci Yüzyılda Yeniden Atatürk, bilinmeyen ve merak edilen yönleriyle Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce dünyasına ışık tutuyor. Kitapta Atatürk’ün Mareşal Fevzi Çakmak, Enver Paşa, Kazım Karabekir gibi isimlerle ilişkisine de yer verilmiş. Ahmet Yavuz Atatürk’ün asker olarak örnek aldığı ve hayranlık duyduğu isimleri de şöyle sıralıyor: “Fatih Sultan Mehmet’i çok beğeniyor. Attila’yı, Timur’u, Napolyon’u çok iyi incelediğini biliyoruz. Napolyon’u ‘sınırını bilmiyor’ sözleriyle eleştiriyor. Clausewitz’i, Jomini’yi inceliyor. Büyük Önder’in, Alman Mareşal Goltz Paşa’dan da etkilendiğini görüyoruz. Goltz Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın akademide öğretmeniydi”.
İSTANBUL’UN BAYLAN’I: 100 YILLIK SERÜVEN
Yeme-içme kültüründeki değişim ve dönüşümüne öncülük eden, cumhuriyetle yaşıt Baylan’ın asırlık yolculuğu bir kitaba dönüştü. Yazar Sevecen Tunç kitabında Baylan’ın öyküsünü cumhuriyet tarihine koşut biçimde, tarihî dönemeçlerin, değişimlerin, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin izlerini sürerek anlatıyor. Baylan’ın markalaşma sürecinin kahramanı ve Türkiye’nin ilk ‘okullu’ pastacısı olan Harry Lenas’ın öyküsünün de ayrıntılı biçimde ele alındığı kitaptan; Baylan’ın en meşhur lezzeti “Kup Griye”nin yaratıcısı olarak bilinen Lenas’ın aynı zamanda espresso kahve, cappuccino, İtalyan dondurmaları, milkshake, tiramisu, İskandinav kanepeleri ve tam yağlı gravyer peynirden yapılan “hakiki” tostları İstanbul’a ilk getiren kişi olduğunu da öğreniyoruz.
TÜRK HAVA HARP SANAYİİ TARİHİ
Osman Yalçın kitabında Türkiye’nin pek çok ülkeden önce başladığı ve hızlı geliştiği, fakat çabuk duraksadığı hava harp sanayisini geçmişten günümüze kadar ayrıntılarıyla aktarıyor. İlk bölümde Mahmud Şevket Paşa’nın, savaş uçakları ufukta henüz belirmişken harekete geçmesi ve havacılık çalışmalarının dünya devleriyle eşzamanlı olarak başlaması var. İlk hava harekatını Balkan Savaşları’nda gerçekleştiren Türk pilotlar, 1. Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşı’nda da kritik roller oynuyorlar. Sonraki bölümde ise erken cumhuriyet dönemi havacılık hamleleri, devletin ve özel girişimcilerin yatırımları, Türk uçaklarının dünyayla rekabet edecek seviyeye ulaşması, bu atılımın 2. Dünya Savaşı yıllarında duraklaması ve günümüze kadar olan dönem anlatılıyor.
DENGE OYUNU
Nazi-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması’nın imzalandığı, Fransa’nın birkaç hafta içinde çöktüğü, Mihver güçlerinin hızla ilerlediği bir dönemde Türkiye, 2. Dünya Savaşı’na girmemek için büyük bir gayret göstermişti. Selim Deringil bu kitabında, iktisadî ve askerî açıdan eli epey zayıf olan Türkiye’nin bu dönemde izlediği dış politikayı anlatıyor. Dış politikayı yönetenlerin gerçekçiliği ön plana alarak, nasıl “aktif tarafsızlık” izlediklerini, Müttefik ve Mihver ülkelerin diplomatlarıyla nasıl pazarlık yaptıklarını, hangi argümanları kullandıklarını, savaş sırasında yaşananlar ve savaş sonrasında olacaklar konusunda hangi hususlara dikkat ettiklerini diplomatik kaynakları, anıları, belgeleri ve basını ayrıntılı bir şekilde inceleyerek yansıtıyor.
AVRUPA’DA VE OSMANLI’DA CADILIK
Özge Özal kitabında, kadınların bir başkaldırı olarak benimsediği cadı kimliğini, bu kimliğin evrimini, cadıların temsil ettiği doğaüstü güçleri, cadı avının arka planını ve tarihteki bazı cadı avı vakalarını anlatırken Avrupa tarihine has bir olgu olarak kabul edilen cadılık kavramının bu coğrafyayla sınırlı olmadığının da altını çiziyor. Zaten kitabın bir amacı da Osmanlı coğrafyasındaki cadılık anlayışına ışık tutmak. Cadılığın Osmanlı’daki karşılığının Avrupa’dakinden farklarını açıklayan yazar, kitabın sonraki bölümlerinde Osmanlı İmparatorluğu’nda cadılıkla suçlanıp cezalandırılmış kadınlardan, birtakım cadılık vakaları sebebiyle alınan önlemlerden örneklere yer vermiş. Görsellerle zenginleştirilen kitabın sonunda geniş bir kaynakça da var.
TRAKYA’DA BİR LİMAN KENTİ: SELYMBRİA
Tanzimat dönemiyle birlikte tutulmaya başlanan temettuat defterleri, vatandaşların bilgileriyle hayvan, arazi ve diğer mal malvarlıklarının hane bazında kaydedildiği resmî defterlerdi. Dönemin sosyal ve ekonomik tarihinin araştırılmasında önemli kaynak rolü üstlenen bu defterler, öncelikle devletin vergi mükelleflerini ayrıntılı biçimde tespit etmesine ve daha düzenli vergi toplamasına yarıyordu. Ahmet Can Uysal bu kitabında, 1845’te Silivri’de (eski adı Selymbria) tutulan temettuat defterlerinden yola çıkarak o yıllarda İstanbul’un buğday ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan ve hareketli bir ticaret hayatının olduğu Silivri’nin demografik, ekonomik ve idarî yapısını mahalleler ve etnik topluluklar ölçeğinde detaylı bir şekilde inceliyor.
XIX. YÜZYIL İSTANBUL’UNDA RUMLAR
Meropi Anastassiadou bu kitabında Pera Rumlar’ı özelinde İstanbul’un toplumsal, ekonomik, kültürel ve kentsel değişiminin izlerini sürmüş. 19. yüzyıl başında henüz bir mahalle olan Pera’nın yarım yüzyıl içinde Osmanlı modernleşmesinin vitrini ve yüzünü Avrupa’ya çevirmiş bir başkentin kalbi haline gelişini anlatıldığı kitapta kiliseleri, okulları, hastaneleri ve hayır kurumlarıyla İstanbul’daki Rum varlığı anlatılırken Rumlar’ın gündelik yaşamından kesitler de sunuluyor. Anlatılanların arka planında, milliyetçiliğin yükseldiği bir çağda kozmopolit İstanbul’un dönüşümü, Tanzimat reformlarının Rum kurumları üzerindeki etkisi, siyasal çalkantılar, rakip ideolojiler, cemaat içi dinamikler, tartışmalar, gerilimler ve uzlaşmalar da anlatılmış.