Ekim 2024 Sayımız Çıktı

St. Petersburg’da Zeki Velidî Togan

St. Petersburg Devlet Üniversitesi’nde türkolog Zeki Velidî Togan’ın bir büstü, Türkoloji Çalışmaları Merkezi’nin içinde de bir müze bulunuyor. Burada Zeki Velidî Bey’in doğduğu Küzen köyündeki müzede bulunan resim ve mektupların kopyaları ile Başkurdistan hükümetinin Petrograd’a gelişini gösteren fotoğraf ve belgeler sergileniyor.

Karşımdaki genç adam ahenkli bir İstanbul ağzıyla “Merabalar Memet Bey” diyordu. Kendisi ela gözlü açık tenli idi ama, bildiğim Türkiye’li türkologlar arasında böyle biri yoktu. Bulunduğumuz yer ise St. Petersburg idi. Konuştuğu kişi, eski Türk dili alanında öncü çalışmaları ile tanınan Prof. Mehmet Ölmez’di. Mehmet Bey bizzat gelememiş, video yoluyla bildirisini veriyordu. Oturum, yazıt çalışmalarını dolayısıyla türkolojideki en son gelişmeleri ele alıyor, son yıllarda keşfedilmiş yazıtların yeni okunuşları veya çevirileri bu oturumda dile getiriliyordu. Dilci olmayan bizlere, sanki fırından taze ekmek çıkıyormuş gibi bir hisle oturumu izlemek kalıyordu.

Asya Müzesi’nin kuruluşunun 200. yıldönümü vesilesi ile yapılan bir toplantıda idik. Asya Müzesi daha sonra Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı Şarkiyat Enstitüsü adını almıştır. Orta Asya tarihi ile, özellikle İslâmi devirlerle uğraşanlar için paha biçilmez elyazmalarının bulunduğu bir hazine niteliği kazanmış olan bu kurum, halen Asya Müzesi Doğu Yazmaları Enstitüsü adını taşımaktadır. Toplantı aynı zamanda Sergey G. Klyaştornıy’nin 90. doğum yılı anısına da yapılıyordu. Yakında Bozkır İmparatorlukları adlı eseri Türkçe çevirisi ile raflarımızda yer alacak olan bu bilgin, Rusya’nın türkoloji alanında yetiştirdiği ve bugünkü tabirle hocaların hocası olan bir türkolog. 

Katılanlar ya türkolog ya mongolistti. Bu arada selis İstanbul Türkçesi ile beni şaşırtan kişinin adının N.N. Telitsin olduğunu öğrendim. 1835’te St. Petersburg Üniversitesi’nde kurulmuş olan türkoloji bölümünün başkanı idi. Kendisi yılda iki kere türkoloji toplantıları düzenlediklerini söyledi. Başında bulunduğu bölüm ise dünyaca meşhur türkologların, örneğin Orhun Yazıtları incelemeleri ile tanınan Malov gibi değerli hocaların mezun oldukları ve ders verdikleri yerdi. Eski ve yeni Türk dilleri yanında Arapça ve Farsça da öğretiliyor, öğrenciler Türkiye’ye gelip TÖMER’de derslere katılıyorlardı. Sözkonusu oturum sırasında türkolog ve sinologların beraberce sunduğu bir bildiri ile Tunyukuk anıtında evvelce isim zannedilen bir sözcüğün aslında Çince’den gelme bir unvan olduğunu gördük. Kısacası burada yapılan çalışmalar sadece dilcileri ilgilendirmiyor, tarihçiler için de birçok yenilikler sunuyordu. 

St. Petersburg Devlet Üniversitesi bu ziyarette benim için sürprizlerle dolu oldu. Katıldığım bu toplantı vesilesi ile Şarkiyat Fakültesi’nin ikinci avlusunda bulunan babam Zeki Velidî Togan’ın büstünü görmek istemiştim. Aynı heykeltraşın yaptığı diğer bir büst Vezneciler’de eski Türkiyat Enstitüsü’nün yanındaki parkta bulunuyor. Başkurdistan’ın başkenti Ufa belediyesi ile Fatih Belediyesi arasındaki faaliyetler çerçevesinde buraya konmuştu. St. Petersburg’dakide, türkoloji çalışmaları merkezinin avlusunda bulunuyor. Her iki büstün de benzer konumda olduğunu öğrenecektim bu ziyaretle. Şarkiyat fakültesinin 5. katında “A. Z. Validi” adını taşıyan Türkoloji Çalışmaları Merkezi’nin içinde bir de müze, daha doğrusu müzecik varmış. Biz gittiğimizde müzede ders yapılıyor, Türkçe öğretiliyordu. 

Merkezdeki koridorun iki tarafında resimli panolar sergileniyor. Bir tarafta Zeki Velidî Bey’in doğduğu Küzen köyündeki müzede bulunan resimlerin ve mektupların kopyaları, diğer tarafta da devrimden sonra kurulan Başkurdistan hükümetinin iki piyade ve iki süvari alayı şeklinde o zamanki Petrograd’a gelişlerini gösteren resimler ve belgeler bulunuyordu. Hatıralar adlı eserinde babam bu seferi ayrıntıları ile anlatıyorsa da, fotoğraflar o günleri canlı olarak yansıtıyordu. Bütün bunlar babamı St. Petersburg tarihi içinde rol almış bir kişi olarak da görmemi sağladı. Demek ki insanın çok yakından bildiği kişileri bile farklı açılardan görmesi kendi varlığını da zenginleştiriyormuş. “Ben tarihçiyim, dilcilik meselelerini anlamam” demeden açımızı geniş tutalım.