Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Bir fotoğrafın izinde Lusine / Hatice Hanım’ın olağanüstü hikayesi

“Dedenin annesi Ermeni imiş, Müslüman olup adını Hatice olarak değiştirmiş”. Babaannesinden bu cümleyi işiten ve eldeki tek fotoğraftan yola çıkarak bilinmeyen bir aile hikayesinin peşine düşen Gülşen Avcı; şaşırtıcı gerçeklere ve hiç tanımadığı akrabalarına ulaştı. Bir “peşe düşme” hikayesinin aşamaları, metot bilgisi ve yakın tarihimizin acı sayfalarından doğan umut.

GÜLŞEN AVCI

Tam 20 yıl önce, üniversi­tede okuduğum dönem­de babaannemden duy­duğum şu cümle beni oldukça şaşırtmıştı: “Dedenin annesi Ermeni imiş, Müslüman olup adını Hatice olarak değiştir­miş”. Şaşırmamın nedeni, böy­le bir şeyin o zamana kadar hiç konuşulmaması, aileden kimse­nin bu konuyu açmamış olma­sıydı. Daha fazlasını öğrenmek için babaanneme sorular sor­muş, elimizde fazla bilgi olma­dığını öğrenince üzülmüştüm. Hatice Hanım’ın gerçek ismini bile bilmiyorduk. Elimizde sa­dece Hatice Hanım ve en bü­yük oğlu Ali Avcı’nın İstanbul’a kardeşini görmeye gittiklerinde çekildiğini bildiğimiz bir fotoğ­raf vardı.

Hatice Hanım’ın başka ya­kını olup olmadığı, şu anda ha­yatta olan bir akrabamız olup olmadığı sorusu aklıma ara ara düşerdi. Elimizde başka hiçbir bilgi olmadığını sandığımdan hep umutsuzluğa kapılır, ama yine de bir gün bir şekilde bir bağlantı bulacağımı düşünür­düm.

Covid-19 salgını çoğumu­zu olumsuz yönde etkilerken, bazılarımız için ise beklenme­dik olaylara vesile oldu. Sürekli evlerde olduğumuz bu dönem­de, Hatice Hanım yine aklıma düşmüş, içimdeki merak iyice baskın hale gelmişti. Son bir umut olarak annemden, Hatice Hanım’ın oğlu Ali Avcı’nın eşi Emine Avcı ile iletişime geçme­sini istemiştim. Emine Avcı’dan aldığımız bilgiye göre Hati­ce Hanım’ın asıl ismi Nüsü idi ve amcasının oğlu o dönemde Markiz Pastanesi’ni işletiyordu.

Yıllardır aradığım bilginin bu kadar kolay ulaşılabilir ol­ması beni oldukça şaşırtmıştı; hatta bu bilginin doğruluğun­dan şüphe bile etmiştim. Ta­rihi ile ilgili biraz bilgi sahi­bi olduğum Markiz Pastanesi ile ilgili tüm detaylar internet­te vardı. Hızlı bir araştırma ile Markiz Pastanesi kurucusu Avedis Ohanyan Çakır’ın, oğlu Jirayr Ohanyan Çakır’ın ve to­runu Majak Ohanyan Çakır’ın

isimlerine ulaştım. Majak Bey’i sosyal medya aracılığı ile bulup kendisine Dolmabahçe Sarayı önündeki fotoğrafı gönderdim ve kısaca hikayeden bahset­tim. Yaklaşık 1 saat sonra Majak Bey’den gelen yanıt çok şaşır­tıcıydı:

“Gülşen Hanım tüylerim diken diken oldu. Bende de bir mektup var, dedemin kuzinin­den. Ben çok aradım ama ulaşa­madım hiçbir bilgiye. Bu yolla­dığınız resim 1954 yılı gibi san­ki. Nüsü’nün yanındaki benim büyükannem, Gülşen Hanım telefon numaram xxx, ne zaman isterseniz arayabilirsiniz. Ta­nışmamız lazım, zira aynı kanı taşıyoruz”.

Hemen telefona sarıldım ve Majak Bey’i aradım. Telefon­da konuşurken bile hâlâ böyle bir şeyin olduğuna inanamıyor­dum. Kendisinde büyükbabası Avedis Bey’den kalan bazı mek­tuplar olduğunu, arayıp bulaca­ğını ve göndereceğini söyledi.

Her şeyin başladığı kare

Hatice Hanım (soldan ikinci) ve en büyük oğlu Ali Avcı (en sağdaki) yer aldığı fotoğraf, Hatice Hanım’ın İstanbul’a kardeşini görmeye gittiğinde çekilmiş. 1953 tarihli karedeki Hatice Hanım’ın gerçek isminin Lusine, bir yanındaki kişinin kardeşi Ohanes, diğer yanındakinin de kuzeni Avedis Bey’in eşi Mari Hanım olduğu sonradan ortaya çıkacak. Fotoğrafın arkasına Ali Avcı tarafından “3.6.1953, İstanbul, Dolmabahçe Sarayı, Ali Avcı” yazılmış. Önde oturan ve hemen arkasındaki hanımların kimliği bilinmiyor.

Ertesi gün Majak Bey’den fotoğraf ve mektuplar eşliğinde gelen e-posta şöyleydi:

“Biraz nostalji yapma za­manı. Tekrar tekrar okumuşum bu mektupları; buluşmaların­da emeği geçen herkese teşek­kür ederim, nur içinde yatsınlar. 1950’li yıllarda büyük babam Avedis o zamanki koşullarda bunu başarmış. Buna benzer o kadar çok hikayeler gördük, duyduk, basında okuduk, ancak bize de nasipmiş şükürler olsun.

Sevgiyle kalın.

Majak”

Ben de Majak Bey gibi mek­tupları tekrar tekrar okudum, yıllardır eksik olan bir parçam sanki yerine oturmuş gibiydi. Mektuplarda yazanlar, fotoğ­raflar ve aile üyelerinin bana aktardığı bilgiler ışığında Nü­sü/Hatice Avcı’nın hikayesi ta­mamlanmıştı.

Lusine Ohanyan (Nüsü, Lusine’nin kısaltması) 1910’lu yıllarda Amasya-Merzifon’da yaşayan bir Ermeniydi. Lusine Hanım’ın amcasının oğlu Ave­dis Ohanyan da (Çakır) o dö­nemde Merzifon’da ikamet edi­yordu. O yıllarda Şanlıurfa’da yaşayan büyük dedem Mehmet Rıza Avcı, askerlik görevini yap­mak üzere Merzifon’a gönderi­liyor. Mehmet Rıza Bey, malum elim olayların en yoğun olarak yaşandığı bu dönemde Lusi­ne Hanım’ın güzelliğinden çok etkileniyor ve birlikte Urfa’ya dönerek burada evleniyorlar. Evlendikten sonra Lusine Ha­nım’ın ismi Hatice olarak deği­şiyor. Mehmet Rıza Bey ve Lu­sine/Hatice Hanım’ın 4 erkek 2 kız, 6 çocukları oluyor. Dördün­cü çocukları, babamın babası, dedem merhum Ahmet Cevdet Avcı (1929-2015). Lusine/Hati­ce Hanım’ın Merzifon’daki an­ne-babasının akıbeti konusun­da maalesef bir bilgimiz yok.

Lusine/Hatice Hanım’ın ku­zeni Avedis Bey, Merzifon’daki olaylardan sonra komşularının yardımı ile İstanbul’a kaçıyor ve ilk olarak Tokatlıyan Oteli’nde çalışmaya başlıyor. Daha sonra Şişli’de Nis Çay Bahçesi’ni iş­letiyor ve son olarak da 1940’ta İstiklal Caddesi’ndeki Markiz Pastanesi’ni açıyor. Mevsimle­ri simgeleyen seramik panolarla ünlü dekoru, huzurlu ortamı ve yüksek ürün kalitesi ile Mar­kiz Pastanesi zamanın tanın­mış edebiyatçılarının uğrak ye­ri haline geliyor. Şu anda hayal etmek çok zor olsa da Markiz’in kapısından içeri adımınızı attı­ğınızda sizi karşılayan atmos­feri gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Avedis Bey fuları ile kasada oturuyor, bir gözüyle pastaların, çikolataların kalite­sini ölçerken, diğer gözüyle gar­sonları denetliyor. Bir köşede Haldun Taner kendi deyimiyle “kalabalık içinde yalnız olabil­mek imtiyazına yalnız burada sahip bir şekilde, Hachette ki­tabevinden aldığı yabancı der­gilere” gözatıyor. Diğer köşede ise oldukça şık hanımefendiler ve şapkalı beyefendiler leziz çi­lekli milföy pastasının tadına bakıyorlar.

Avedis Ohanyan Çakır


Ünlü Markiz Pastanesi’ni
kuran ve burayı 1980’lere
kadar işleten Avedis Bey,
Lusine/Hatice Hanım’in
kuzeniydi.

1950’lerin başında Mar­kiz Pastanesi ünlü konukları­nı ağırlamaya devam ederken, Avedis Bey, kuzeni Lusine Ha­nım’ı soruşturmaya başlıyor. O zamanki ismi Türk Petrol ve Madeni Yağlar A.Ş. olan Tur­cas’taki bir arkadaşı aracılığı ile İskenderun’daki Türk Petrol ça­lışanı Mehmet Nizipli’ye ulaşı­yor. Elimizdeki bir belge, Meh­met Nizipli’nin Avedis Bey’e 28 Nisan 1953 tarihinde yazdığı mektup ve ekinde gönderdiği Lusine/Hatice Hanım’ın en bü­yük çocuğu Ali Avcı tarafından yazılmış olan mektup. Mehmet Nizipli mektubunda Lusine/ Hatice Hanım’a ulaştığını belir­tiyor, Türk Petrol’deki arkada­şına selam iletmeyi de unutmu­yor. Ali Avcı ise mektubunda yıllar sonra “böyle bir gaibin bu­lunacağı”na olan şaşkınlığını di­le getiriyor ve annesinin merak ettiği soruları sıralıyor.

1953’teki trajik cümleler Lusine/Hatice Hanım tarafından kuzeni Avedis Bey’e 9 Mayıs 1953 tarihinde gönderilen mektup. Lusine/Hatice Hanım, evlendikten sonra belki de “canını kurtarma”nın verdiği minnet duygusuyla “mukadderata boyun eğdim” diyor.

Diğer bir mektup da, bizzat Lusine/Hatice Hanım tarafın­dan kuzeni Avedis Bey’e 9 Ma­yıs 1953 tarihinde gönderiliyor. Lusine/Hatice Hanım mektu­bunda ailesinden bahsediyor; Avedis Bey’in teyit amaçlı sor­duğu soruları yanıtlıyor; kardeşi Ohanes Bey’i çok arattırdığın­dan ancak bulamadığından bah­sediyor; evlendikten sonra belki de “canını kurtarma”nın verdiği minnet duygusuyla “mukadde­rata boyun eğdim” diyor.

Lusine/Hatice Hanım’ın İstanbul’a oğlu Ali Avcı ile git­tiğini, burada kardeşi Ohanes Bey ile buluştuğunu, 3 Haziran 1953 tarihli Dolmabahçe Sarayı önünde çekilen, benim araştır­malarıma vesile olan fotoğraf­tan anlıyoruz. Bu buluşmada Avedis Bey, kuzini Lusine/Ha­tice Hanım’a isterse İstanbul’a yanlarına taşınabileceğini söy­lüyor; o ise “Benim ailem ve ço­cuklarım var, olmaz” diye cevap veriyor.

Urfa seyahati ve başsağlığı


Lusine/Hatice Hanım (en
soldaki) Urfa’da (1953). Bu
buluşmadan 4 yıl sonra,
Avedis Bey’in eşi Mari
Hanım vefat etti. Lusine/
Hatice Hanım, Cumhuriyet
gazetesi aracılığıyla
öğrendikleri bu vefat haberi
için kuzeni Avedis Bey’e
taziye mektubu iletti.

Bu buluşmadan 4 yıl sonra, 1957 yılında, Avedis Bey’in eşi Mari Hanım vefat ediyor. Lusi­ne/Hatice Hanım, Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla öğrendik­leri bu vefat haberi için kuze­ni Avedis Bey’e taziye mektu­bu iletiyor. Ali Avcı da başsağ­lığı dileklerini mektuba ekliyor. Daha sonra Ohanes Bey kardeşi Lusine/Hatice Hanım’ı ziyarete Urfa’ya gidiyor.

Dedem Ahmet Cevdet Avcı 1960’ta evlendiğinde annesinin hayatta olmadığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak Lusine/ Hatice Hanım’ın 1957-1960 ara­lığında vefat ettiğini düşünüyo­ruz. Avedis Bey ise 1980’e kadar tam 40 sene Markiz Pastane­si’ni kalitesinden ödün verme­den işletiyor ve maalesef zorlu bir bina tahliye sürecinden son­ra pastaneyi kapatmak zorunda kalıyor. Hafızasındaki acı olay­lara ve yaşadığı olumsuzluklara rağmen, “Türkiyem için malım da canım da feda olsun” diyerek 1980’de Türk Silahlı Kuvvet­leri Güçlendirme Vakfı’na 300 milyon TL bağışlıyor. Markiz’in kapanmasından bir süre sonra 1983’te vefat ediyor.

İz sürücüler Gülşen Avcı ve Markiz Pastanesi kurucusu Avedis Ohanyan Çakır’ın torunu Majak Ohanyan Çakır.