0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

CİHAN HARBİ VE SAVAŞ EKONOMİSİ

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet

1. Dünya Savaşı halkın büyük bölümünü yoksullaştırırken, “harp zengini” denilen küçük bir azınlık da yaratmıştı. Savaşla gelen ekonomik çöküntünün yarattığı sosyal sorunlar yıllar boyu devam etti.

ZAFER TOPRAK

Cihan Harbi 19. yüzyılı sonlandıran 20. yüzyılı başlatan bir dönüm noktası olarak biline geldi. İmparatorlukları çökerten, “total” ya da topyekûn savaş diye nitelenen bu karanlık dört yıl dünyanın çehresini değiştirirken, tüm dengeleri altüst etmiş, toplumsal yapıları derinden etkilemişti. Bundan böyle ülkeler savaşın doğurduğu çözümsüzlüklerle baş etmeye yönelecekti. Dönüşüm her şeyden önce ülke ekonomilerinde yaşandı. O güne kadar hâkim olan klasik iktisat normları Cihan Harbi finansman sorunlarıyla delinmiş, 19. yüzyılın liberal serbest ticaret anlayışı bir kenara bırakılarak piyasanın yerini devlet almıştı. Bundan böyle “müdahaleci” ya da devletçi bir iktisat iki dünya savaşı arası döneme özgü bir “milli iktisat” anlayışını gündeme getirmişti. 19. yüzyılın inşa ettiği hassas ekonomik yapı Cihan Harbi ile birlikte geri dönüşü olmaksızın çökmüştü. Çöküntü beraberinde köklü sosyal sorunlar yaratmakta gecikmedi. Kaotik yapı, savaş psikozu, cephe travması, korku, terör, dehşet, acı ve gözyaşı ile daha da derinleşecek, halk arasında travma sonrası stres bozukluğu diye bilinen psikolojik sorunlar yıllar boyu sürgit devam edecekti.

Tüm savaşan ülkelerde olduğu gibi Osmanlı Devleti de savaşla birlikte ekonomisini dışa kapadı. Kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalan ülke bu sayede yüzyıllardır baş etmeye çalıştığı kapitülasyonları da sona erdirecekti. Savaş devletçiliği ve enflasyonist ortam İttihatçılara kısa sürede ülke ekonomisindeki “etnik-dinsel” dengeleri değiştirme olanağı sağladı. Tanzimat liberalizminin güçlendirdiği etnik-dinsel işbölümü bundan böyle ortadan kalkacaktı. Hatta savaş yıllarında durum Müslüman-Türk unsurun lehine dönecekti.

Ticaret artık diğer “millet”lerden Müslüman-Türk “esnaf”a ve “eşraf”a geçmişti. 1913-1915 sanayi sayımları kısa sürede anlamını yitirmiş, sonuçları savaş yıllarında büyük değişikliklere uğramıştı. Savaş öncesi gerçek kişilere ait işyerlerinin yüzde 19,6’sı Türk-İslam unsurunun mülkiyetinde iken, savaş sonunda Türk-İslam unsur, gayrimüslim ve yabancılara karşı açık arayla öne geçmişti. Sanayi dergisi başyazarına göre 1918 başlarında “vaziyet büyükçe bir farkla Türk unsurunun lehine teveccüh etmişti.”

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Karagöz ve Hacivat Boğazı kapatan kapağı açıp içeriyi suyla dolduruyorlar. Zincirin ucuna bağlı kapaktaki yazı: 17 Aralık 1917
Karagöz: Hacivat bak! Boğazı biraz açar açmaz şu murdar muhtekirlerin (karaborsacıların) ne hale girdiklerini gör. Haydi gayret biraz daha açalım da nasıl boğulduklarını seyredelim.

Tanzimat sonrası ülkenin giderek bağımlı bir nitelik kazanan iktisadî yapısını dizginleme ve sermaye birikimini gerçekleştirecek bir düzeni kurma özlemi içerisinde olan İttihat ve Terakki, savaş yıllarında, “orta sınıf” dediği Müslüman-Türk eşrafı oluştururken sorunun etnik boyutunu sürekli gündemde tuttu; Müslüman’ı gayrimüslime karşı kayırdı. Ticaret ve zanaat gibi uğraşlarda gayrimüslimlerin gerisinde bulunan Müslüman unsuru teşvik etti; devlete kapılanma özlemini bir kenara bırakarak ticarete atılmasını, zanaatla uğraşmasını, girişimci olmasını sağladı. Nitekim, savaş yıllarında uygulanan “millî iktisat” politikası Müslüman-Türk unsura bu ortamı hazırladı. “Devlet iktisadiyyatı”yla gayrimüslim unsur ve yabancılar piyasadan tasfiye edilirken “millî” anonim şirket anlayışı giderek ekonomiye egemen oldu.

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Çocuk Esirgeme Kurumu’nun öncüsü Himaye-i Etfal Cemiyeti üyeleri, 1. Dünya Savaşı döneminde vapurda yardım dağıtıyor.

Diğer bir deyişle, İkinci Meşrutiyet’le yeşeren milliyetçilik, Cihan Harbi’nin olağanüstü koşullarının da yardımıyla, İttihat ve Terakki’de Müslüman-Türk “orta sınıf ” özlemini doğurdu. Bu dönüşümün somut sonucu, Cihan Harbi’nin yitirilişi ertesi Anadolu’da Millî Mücadele’yi yürütecek kadroların ve ekonomik tabanın oluşumunu sağlamasıydı. Bundan böyle Osmanlı İmparatorluğu’nun biline gelen “askerî” ve “reaya” toplumsal ayrımına yeni bir boyut geliyor, toplumsal tabakalaşma giderek “orta katmanlar”ı ön plana çeken ulus-devleti belirliyordu.

Cihan Harbi ilk evrede kendine özgü bir konjonktür yarattı. Savaşın birdenbire patlamasıyla ekonomik yaşam geçici bir durgunluk yaşadı. Piyasa daraldı, üretim temposu düştü. Genel bir güvensizlik havası hâkim oldu. Üretim kimi alanlarda durdu; piyasalar arasındaki bağlantılar koptu. Ancak hızla “savaş ekonomisi”ne geçilebildiği oranda bu gelişmeler tersine çevrilebilirdi. Savaşın neden olduğu sarsıntı kısa sürede yeni ekonomik yapılanmalara yol açacak, iktisadî faaliyetler yoğunlaşabilecekti. Devletin örgütlediği iktisadî seferberlik düzeninde, savaş koşullarına hızla intibak edilecek, kimi alanlarda faaliyet artacak, kamu makamları konumlarından kaynaklanan güçle, iktisadî yaşamı kısa sürede canlandıracaktı. Üretimi artırma temel hedef olacak, talep artacak, fiyatlar yükselecek, enflasyonun neden olduğu çarpıklıklar, gelir bölüşümünü olumsuz etkileyecekti. Devlet bir yandan savaşı sürdürecek, azami üretimi hedefleyecek, öte yandan bu tür bölüşüm dengesizliklerini de gidermeye yönelik olağanüstü savaş kazançları vergileri tarh edecekti. Bir yanda sefahat, öte yanda sefalet devletin temel kaygılarından birini oluşturacaktı.

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Karagöz ve Hacivat bir mezarlıkta ölen karaborsacı esnafa zebanilerin kabir azabı çektirmelerini seyrediyor. Altta kaynayan kazanın üzerindeki yazı: “Kabir azabı komposto kazanı” Hacivat: Aman birader, bunlar kimler? Bizim köşe bakkalı da orada! Karagöz: Kabir azabı çeken şeker muhtekirleri (karaborsacıları)! Dört senedir 100 kuruştan 400 kuruşa kadar şeker satanları, ceza olarak kaynar kızgın komposto kazanına batırıyorlar!
Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Karagöz ve Hacivat binalara bakarak konuşuyor. Binaların üzerinde Şekerpalas, Bulgurpalas, Fasulyepalas yazıyor. Hacivat: Acaba bu binaları şekeri, bulguru, fasulyeyi çimento ile karıştırıp mı yapıyorlar? Karagöz: Hayır. Bizi soyup soğana çevirerek, 3 kuruşluk bulguru 80 kuruşa satarak yapıyorlar!

Ancak devletin aldığı önlemler yetersiz kalacaktı. Teşebbüs fikri, kazanç hırsı, spekülatif girişimler, “harp zengini” diye nitelenen bir kesime palazlanacak ortam yaratırken, sefalet toplumun tabanını kemirmeye başladı. Savaşan toplumlarda genel olarak içki, keyif verici maddeler, kumar, beyaz kadın ticareti giderek yaygınlaştı. Yoksulluk nedeniyle fuhuş İstanbul’un dört bir yanını kuşattı. Piyasa şeffaflığını yitirdiği ölçüde yolsuzluklar dal budak saldı; giderek devlet katına da bulaştı.

Savaşla birlikte orduya öncelik tanındı. Cephe gerisinde, silah altında olmayan toplum kesimi sürekli ödün verme, fedakârlıkta bulunma gereği duydu. Ekonominin kıt malları daha da ulaşılmaz oldu. “Nedret” yaşamın tek gerçeğine dönüştü. Bu koşullar altında devlet ekonomik yaşamın tüm alanlarına sarktı. Piyasa devletin denetimi altına girdi. Mal ve hizmet piyasası ortadan kalktı. Devlet çoğu kez kendi hesabına talep genişletti. Devlet ihtiyacı dışında kalan piyasanın alanı her an daraldı. Sivil halkın tüketimi sürekli düştü. Birçok yörede açlık baş gösterdi.

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet

Üretmeksizin tüketme güdüsü savaşın temel şiarı olmuştu. Savaş, toplumsal hasılaya pozitif bir katkıda bulunmaksızın sürekli tüketti; üretim darboğaza girerken cephenin tüketimi dizginlenemedi; toplumdaki üretim kapasiteleri kan kaybına uğradı. Savaş üretilenden çok daha fazlasını tüketti. Ülkelerin zenginlikleri büyük ölçüde tahrip oldu. Savaş ortamında gözlemlenen “kalkınma”, ulusal refah ve servetin genişlemesine katkıda bulunmak şöyle dursun, var olan toplumsal hasılanın tahribiyle sonuçlanmıştı.

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Çöpçü kadınlar Savaş yıllarında cepheye sevk edilen belediye çöpçülerinin yerini alan kadın çöpçüleri konu alan karikatürde kadınlardan biri diğerine ”Şehremaneti (belediye) yok diyenler bizi görmüyorlar mı?” diyor

Savaşın finansmanı, ihtiyaçlarda ve efektif talepteki artış, barışa geçişte de büyük sorunlar yaratıyordu. Savaşın neden olduğu bölüşümdeki çarpıklıklar, harp kazançlarının yeterince vergilenmediği ortamlarda, barışı da tehdit eder bir kisve kazanıyordu. Aşırı enflasyonist yapıları bir anda frenlemek olanaksız gözüküyor, hele harp tazminatı vb yükümlülükler ülkeyi içinden çıkılmaz bir girdaba sürüklüyordu. Cihan Harbi’nin neden olduğu bu sorunlar yumağı tüm 20’li ve 30’lu yılları belirledi. Türkiye parasına çekidüzen verebilme çabası içersinde Cumhuriyet Türkiyesi yıllar boyu bocaladı. Savaş ekonomisinin yıkıntılarını “denk bütçe, sağlam para” politikası ile gidermeye çalıştı. 1929 Büyük Buhranı aslında Cihan Harbi’nin neden olduğu parasal düzensizliğin sonucuydu.

Cihan Harbi insanlığın o güne kadar yaşamadığı olağandışı bir durumdu; tıpkı Ortaçağ’a özgü toplu ölümlere neden olan salgın hastalıklar ya da kıtlıklar gibi doğal çizginin dışında seyreden bir dönüşümdü. Ancak vahamet açısından bu tür afetleri de geride bırakmıştı. Salgın hastalık ve kıtlık bölgesel afetlerdi; sınırlı bir zaman için geçerliydi. Oysa Cihan Harbi tüm dünyayı sarmış ve ülkelerin varı yoğu topyekûn savaş için seferber edilmişti. Savaşın olumsuz etkisi savaş yıllarıyla da sınırlı kalmadı; gelecek nesilleri de yoksullaştırdı. 1914’te başlayan savaş bir bakıma 1945’te sona erdi. İki dünya savaşı arası çeyrek yüzyıl geçtiği halde dünya bir türlü 1914’le birlikte kaybolan “Belle époque”u tekrar yakalayamadı. Cihan Harbi, 20. yüzyılın kaderini, hiç olmazsa ilk yarısı için belirleyen bir savaş oldu. 

YOKLUK ZAMANI

Huriye Hanım’ın Erzak Vesikası

Cihan Harbi’nin getirdiği ekonomik yıkım ve yokluk nedeniyle temel gıda maddeleri “erzak vesikası” ile veriliyordu. Vesikanın ön yüzünde kişinin adı, mesleği ve adresi yazıyor. Yukarıdaki vesika Huriye Hanım adına düzenlenmiş. Vesikanın içinde ise şunlar yazıyor:

“Her ilan vuku buldukça ilan edilen numara ile mutemed bakkala müracaat edilerek tayin edilen cins ve miktar erzak bu numaralı kupon mukabilinde alınacaktır. Vefat edenlerin veya taşraya gidenlerin vesikaları tevzi (dağıtım) memurları ve mevki polisleri tarafından istirdad edilmelidir (geri alınmalıdır).

Sirkeci ve Haydarpaşa istasyonlarıyla vesair posta vapurları iskelelerinde bulunan polis efendiler dahi yolculara bunların iade edilip edilmediğini sual ederek der-hatır ettirecekler ve henüz iade etmemiş bulunanlar mevcut ise yedlerinden (ellerinden) vesikalarını alarak iptal edip erzak anbarına teslim eyleyeceklerdir.

İşbu vesikayı kaybedenlere yenisi verilmeyeceğinden hüsn-i muhafazasına itina edilmesi rica olunur”.

Bir yanda sefahat bir yanda sefalet
Bir yanda sefahat bir yanda sefalet

Devamını Oku

Son Haberler