Aralık
sayımız çıktı

Oy tamam ve Ötesi yakında!

Gezi süreci, destekleyen veya karşı çıkan herkesi değiştirdi. Ama toplumsal etkisinin şiddetine rağmen arkasında pek az kalıcı yapı bırakabildi. Bunların belki de en önemlisi, 34 bin gönüllüyle Mart 2014 seçimlerinin İstanbul’da adil sonuçlanması için çalışan ve artık bir sivil toplum örgütüne dönüşen Oy ve Ötesi hareketi oldu.

Gezi eylemleri, ülke tarihini geri dönülmez bir biçimde ve sonsuza kadar değiştirdi.

Bu değişimin en açık şekilde gözlemlendiği mecralardan biri de, arkadaş meclisleriydi. Gezi’den önce “ne olacak bu memleketin hali” temalı muhabbetlerin dertli tonu, Gezi’den sonra yerini “arkadaşlar, evet şimdi ne yapıyoruz?” sorusunun kararlı arayışına bıraktı. “Apolitik” sıfatı yapıştırılan hemen her kesimden genç, hayatlarının her noktasına dokunan bu süreçte edilgen olmaktan vazgeçti, aksiyona geçti. Yalnız olmadıklarını ve beraber hareket ettiklerinde fark yaratabileceklerini ilk kez hisseden bu “Y kuşağı çocukları” devasa bir değişim enerjisi açığa çıkardı.

Oy tamam ve Ötesi yakında!
34 bin gönüllü İstanbul’da kullanılan oyların yüzde 97’sine bizzat gözlemcilik yaptı.

Oy ve Ötesi bu enerjinin kısa vadede somut sonuçlara doğru yönlendirilmesi projesiydi. Sistemleri hedef alan uzun vadeli değişim taleplerinin aksine, Oy ve Ötesi gönüllülerinin fark yaratma arzusu kısa sürede somut sonuçlara ulaştı: Aralık 2013-Mart 2014 arasındaki dört aylık kısa zaman diliminde organizasyonda yer alan gönüllülerin sayısı 34 bini buldu. ‘Sandıklara sahip çıkma’ ana hedefi etrafında kenetlenen Oy ve Ötesi gönüllüleri, İstanbul’daki 32 binin üzerindeki sandığın 26 bininde aktif görev aldı; kullanılan oyların %97’sine bizzat dokundu. Eğitimleri, adanmışlıkları ve yüksek enerjileriyle görev aldıkları sandıklarda süreçlerin şeffaf ve yasalara uygun biçimde yaşanmasında önemli roller üstlendiler, Mart 2014 seçimlerinin İstanbul’da olabildiğince adil sonuçlanmasına büyük katkı sağladı.

Oy tamam ve Ötesi yakında!

Oy ve Ötesi bu noktaya kolay gelmedi. Yaz sonlarına doğru şekillenen proje fikri, uzun tartışmaların ve defalarca değiştirilen modellerin ardından son halini aldı. İlk 8 gönüllü, genişleme sürecinde kendilerine katılan pek çok insanın zamanla çeşitli sebeplerden aralarından ayrıldığına tanık oldu. Ocak ortalarında gönüllü sayısını ancak bir kaç yüze çıkartabilmişler, koydukları 33 bin gönüllü hedefinin gerçekçiliğini sorgular hale gelmişlerdi.

Oy tamam ve Ötesi yakında!
Oy tamam ve Ötesi yakında!

Ama ekip üyelerinin birbirini tamamlar niteliklere sahip olması, yanılgılardan çıkartılan dersler ve kritik dönüm noktalarında alınan doğru kararlar, Oy ve Ötesi’ne başarıya giden yolu araladı. Ayrılanların yeri daha istekli, daha arzulu yeni gönllüler tarafından dolduruldu, toplantılara katılımlar arttı. Kurucularının inancıyla yeni katılanların sahiplenmesi birbirlerini destekleyerek Oy ve Ötesi’nin kurumsal özgüvenini büyüttü. Sonuçta 34 bin gönüllüye ulaşan Oy ve Ötesi, kendisini doğuran Gezi sürecinden sonra ‘yaşarken yazılan tarih’ nitelemesine hak kazandı.

Oy tamam ve Ötesi yakında!

Uzman Görüşü

‘Siyasete nüfuz ederlerse bu işten ülke kazançlı çıkar’

BEKİR AĞIRDIR

Gezi’yi var eden başlangıçtaki dinamik başka bir şeydi, sonrası ayrı. Oy ve Ötesi’nde insanların çoğunluğu Gezi’nin orijinal ruhundan etkilenen genç insanlar ve gerçek bir samimiyetten, kendi hayatlarını kendi ellerine alma çabasından yola çıktılar.

Bugün Türkiye’de asıl kanserin kemiğe dayandığı nokta, “hayat tarzı kutuplaşması” dediğimiz kalıcılaşma eğilimi gösteren olgu. Modernlerle dindarlar arasında; oturdukları siteleri, hizmet aldıkları kargo ve sigorta şirketlerini, alışveriş ve tatil yaptıkları AVM’lerle otelleri ayırmaya kadar varan büyük bir mesele var. Bu kutuplaşma koşullarında, “oylara ve demokrasiye sahip çıkmak” gibi bütünleştirici bir yaklaşım sergilediler.

Oy ve Ötesi oluşumuna, ne “Türkiye’nin önünde toplumun siyasi örgütlenmesine genç enerjinin girmesi anlamında müthiş ufuklar açar” diye ulviyet yükleyelim ne de “işe yaramaz” diye kestirip atalım. Bu girişim -ki samimiyeti sürecek gibi görünüyor- eğer konuyu sadece sandık hilesine engel olmakla kısıtlamaz, yurttaşlık görevi ve hakkı gibi bütüncül bir bakışla ele alırsa ülke buradan çok kazançlı çıkar.

Kimlik siyasetine sıkışmış bugünün politik dünyasının en önemli problematiği, kutuplaşan safların
sıkışma nedeniyle kendi içlerine büzülüyor oluşu. Onlar büzüldükçe, yeni insanlardan ve fikirlerden beslenme kanalları kapanıyor. Çünkü sıkışmışlığın dar açısından bakınca, dışarıdan gelen eleştiri, eleştiri olarak değil, düşmanlık veya şeytanlık olarak algılanıyor.

Dolayısıyla yeni insanlardan ve yeni fikirlerden beslenemeyen partiler, giderek gündelik hayattan koparak politika esnafının elinde kalıyor. Siyasetteki tıkanma, bu yeni insanlar ve hamleler sayesinde bozulabilir, yeniye doğru bir kapı, bir eşik, bir çatlak, oluşabilir. Açıkçası umudum o.

Bir sivil hareket, “evet, hayatın her alanı politik ama karar noktası parti siyaseti; biz buralara girelim, nüfuz edelim” gibi bir enerjiyle gönüllülüğe kanalize olursa, ülke bu işten yararlı çıkar. Her ne kadar bu insanlar sivil toplum zenginliğinden bir siyasi çıkış yolu arıyorlar, bir toplumsal meşruiyet arıyorlarsa da, hayatımızı belirleyen kararlar hâlâ o bildiğimiz geleneksel siyasi zeminde, parlamentoda, partilerde alınıyor. Onun için bir biçimde oraya ulaştırmamız lazım bu yeni akıntıyı. Dolayısıyla bu harekete baktığımda çok anlamlı buluyorum. Ama önlerinde fırsatlar da var, riskler de.

Oy tamam ve Ötesi yakında!